Advertisement

Monetize your website traffic with yX Media

Matbaada Kitap Basmak Caiz Midir?


Osmanlı Devletinde Müslüman tebaa tarafından matbaanın kullanımı Avrupa’ya ve Osmanlı Devletindeki gayrimüslim tebaa’ya göre yaklaşık olarak 250 yıl kadar geçikmiş bir gelişmedir.

Bu gecikmenin sebebi açıklanırken, konu yalnızca İslam şeriatı ile açıklanmakta; Din adamlarının taassubu nedeniyle, dini kitapların şeytan icadı olan matbaa ile basımının dine aykırı olduğu düşüncesi nedeniyle olduğu, bu nedenle de matbaada III. Selim dönemine kadar yalnızca tarih, edebiyat, coğrafya gibi alanlarda kitapların basımına izin verildiği ifade edilmektedir.

Bu gecikmeyi İslam dinine  aykırı olduğu gerekçesiyle açıklamak yeterli midir?

Modern matbaacılık 15. yüzyılda Almanya’da Gutemberg şehrinde ortaya çıkmış, burada gelişme göstererek Avrupa’ya yayılmıştır. Osmanlı Devletinde de matbaacılık faaliyetleri Avrupa’dakilerle hemen hemen eş zamanları olarak başlamış ve buna paralel bir şekilde de yaygınlık kazanmıştır.

Matbaanın Osmanlı Devletinde ilk kez kullanımı Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzansa da bunun yasal olarak açılması ve çalışmalarını yürütmesi, Sultan II. Bayezid (1481 – 1512) dönemi ile gerçekleşmiştir.

Önce Yahudi cemaatin, ardından Rum ve Ermeni cemaatlerin yürüttüğü basım faaliyetleri özellikle İstanbul, Selanik ve İzmir gibi kentlerin yanı sıra Balkanlardaki bir çok Osmanlı şehrinde matbaalar açılmış ve bu matbaalarda, Latince, İbranice, Rumca başta olmak üzere bir çok farklı alfabe ile yazım faaliyetleri yürütülmüştür.

Osmanlı Devletinde matbaacılık faaliyetlerinin ilk defa başlatan, Yahudi cemaatine mensup İzmirli bir Yahudi olan Ziv Sebatay’dır. 1640’larda Yahudilikte ki mesihçilik geleneğine uygun olarak, kendisini mesih ilan etmiş ve bir çok mucizeye sahip olduğu iddiasında bulunmuştur. Bu gencin bir kehaneti ise kısa sürede matbaa sayesinde basılan İbranice eserlerle, Osmanlı sınırlarındaki Yahudiler başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesindeki Yahudi arasında yayılmıştır. Bu kehanete göre Yahudiler arasından bir mesih ortaya çıkacak ve bu kişi en büyük Müslüman ülkenin başındaki Sultan’ı tahtından edip onun yerine geçecek ve az bir süre kalan kıyamete kadar Tanrının Yahudilere vaad ettiklerini gerçekleştirecektir.

Bu kehaneti, matbaada basılan İbranice eserler aracılığı ile öğrenen ve buna inanan bir çok Yahudi Sebatay’ın etrafında toplanmaya başlamış ve Yahudi cemaati içinde bir takım karışıklıkların yaşanmasına neden olmuştur.

Bu konudan Osmanlı Padişah’ı da haberdar olunca Padişah Sebatay Zvi’yi huzuruna çağırmış ve konu hakkında kendisini savunmasını istemiştir. Sebatay kendisinin böyle bir kehaneti ya da mucizesi olmadığını söylemiş ve hatta kendisi dinini değiştirerek Müslüman olmuştur.

Sebatay’ın başı çektiği bu olaylar Osmanlı Devlet adamları arasında matbaaya karşı bir ön yargının oluşmasının, matbaanın zararlı bir icat olabileceği düşüncesinin ortaya çıkmasının ilk adımı sayılabilmektedir.

Osmanlı Devlet adamlarının matbaaya karşı bir tavır takınmasının bir diğer sebebi de Ortodoks Hristiyanlar arasında yaşanan çekişmeler olmuştur. Avrupa Hristiyanları (Katolik mezhebi), Reform süreci sonrasında büyük bir çatışma ve beraberinde mezhepsel ayrılıkların ortaya çıktığı bir dönem yaşamıştı.

Avrupa’da Hristiyanlığın (Katoliklik mezhebi) hamisi durumundaki ülkeler (başta Fransa ve Avusturya) Ortodoksların arasında yayılmaya başlayan heretik (sapkın- zındık)) inançlardan dolayı Katolikliğin düşmanı olarak gördükleri bu Kalvinist, Arius, Unitariusçu vb. görüşlerin güçlendiğini fark etmiş, Osmanlı Devletinin idaresi altında bulunan Ortodoksları bir propaganda aracı olarak kullanmaya ve Osmanlı Devleti aleyhine yayınlar yapmaya başlamışlardır.

Buna ek olarak Osmanlı Ermeni ve Rumları arasında Fransa’nın etkisiyle Ortodoksluktan ayrılıp Katolikliğe geçiş hız kazanmıştı. Fransa elçilerinin faaliyetlerinin büyük etkisi ile gerçekleşen bu olay da yine Ermeni ve Rum matbaalarında basılan Katoliklik propaganda metinleri ile mümkün olmaktaydı. Rum ve özellikle Ermenilerin, Ortodoksluktan ayrılmasının dini sebeplerinin olmasının yanı sıra Osmanlı Devletini ilgilendiren asıl tarafı Katoliklik mezhebine geçerek, Fransa tabiiyetini de kazanmış bulunan Ermeni ve Rumlar bu sayede Fransa vatandaşlarına tanınan kapitülasyonlardan da yararlanma hakkı da elde etmiş oluyorlardı. Bu durum ise Osmanlı Devlet adamları arasında rahatsızlığa sebep olmaktaydı.

Gerek Yahudi cemaati içindeki gerek Ortodoksların durumlarıyla ilgili yalan bilgilerin ortaya atılarak Osmanlı Devleti aleyhine propaganda çalışmalarının yapılması ve gerekse Ortodoks Rum ve Ermeni cemaatleri üzerinden Fransa’nın yürüttüğü faaliyetlerde ortak özellik matbaanın her üç durumda da Osmanlı Devleti için olumsuz bir duruma sebep olduğu açıktır. Hal böyle olunca da Osmanlı Devlet adamları arasında matbaaya karşı büyük bir ön yargı oluşmaya başlamıştır.

Bütün bu sürecin tahlilinde ortaya çıkan sonuç Osmanlı Devletinin matbaaya olan karşıtlığının sebebi dini olmaktan çok siyasi, ekonomik, teknik nedenlere dayanmaktadır. Ortada bir dini gerekçe varsa bile bu İslamlıktan ziyade Hristiyanlık ve Yahudilikle alakalı bir sorundur.

Osmanlı Devletinde Müslümanlar arasında matbaanın kullanımı, hem Avrupa’ya hem de Osmanlı Devletinin gayrimüslim tebaasına nazaran geç gelişme göstermiş bir teknolojik gelişmedir. Ancak bunun İslam dine aykırılık gerekçesiyle yaşanan bir gecikme olduğunu savunmak, çok tekrarlanan bir sav olmakla birlikte, doğruluğunu kanıtlayacak yeterli bir araştırma bulunmamaktadır.

Bu gecikmenin siyasi, ekonomik, teknik ve sosyal gerekçelerle gerçekleştiğini ifade etmemize yarayacak bir çok bilgiye sahip bulunmaktayız. Lale Devrinde (1712 – 1730) gerçekleşen olaylara karşı başlatılan Patrona Halil İsyanında (1730) matbaaya ve matbaa ile alakalı diğer çalışmalara dokunulmamış, matbaanın çalışmalarını sürdürmüş olması da bahsettiğimiz savı destekler niteliktedir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar