Advertisement

Monetize your website traffic with yX Media

Milli - Liberal - Devletçi Politikaların Türkiye'deki Kökeni

Türkiye’de 1908’de iktidara gelen İttihat ve Terakki birbiriyle çelişik görünen farklı anlayışların bir arada bulunduğu eklektik bir ekonomi modelini uygulamaya çalışmıştır. İttihat ve Terakki'nin bu girişimleri başarıya ulaşamamışsa da Cumhuriyet döneminde bu girişimlerden faydalanılarak, değişen siyasi ve kültürel şartların da etkisiyle 1930’lardan sonra artan bir ivmelenmeyle uygulanmıştır.

İttihat ve Terakki'nin Türkiye’de yaratmak istediği liberal bir ekonomi modelidir. Çünkü devletin iktisadi kalkınması yolunda en makul model liberalizmdir. Osmanlı Devletinde liberal model esasında uygulanmamış bir iktisadi model değildir. Batı ile olan ilişkilerin artmasına paralel olarak özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısında liberalizm Batılıların etkisiyle Osmanlı iktisadi sisteminde mevcuttu. Üstelik daha önce elde edilmiş kapitülasyonların da etkisiyle yabancı tüccarların hakim olduğu Osmanlı ticaretinde yerli ortakları konumundaki gayrimüslimler de Osmanlı ticari yaşamında hakim konuma gelmişlerdi. İttihat ve Terakki iktidarı döneminde ise yaratılmak istenen ticari yaşamda söz sahibi hatta ticari yaşama egemen Türk orta sınıfı olmuştur. Böylece İttihat ve Terakki Türk orta sınıfını yaratarak bir liberal modelin peşindedir ancak burada farklı olan Milliyetçi bir Liberalizmdir. Elbette bu çelişik görünse de İttihat Terakki bunu yaratma gayretinde başarısız da olsa pek çok girişimde bulunmuştur.

İttihat ve Terakki bu Milliyetçi Liberalizm’i yaratma çabaları karşısında bulduğu pek çok engelden ilki Türklerin uzun zamandan beri ticari yaşamdan uzakta kalmış, ticari yaşamı daha çok gayrimüslim ve yabancılara bırakmış olmasının yarattığı sorundur. Türkler daha çok tarım ve tarımsal modelin bozulması sonrasında ise rağbet gören askerlik ve memuriyete yönelme eğilimi içinde olmuşlardır. Bu durum Türklerde bir sermaye birikiminin oluşmamasına ve dolayısıyla bir ticaret - orta sınıfının (burjuvazisinin) oluşmamasına neden olmuştur.

İttihat ve Terakki bu sorunu bir kaç yolla çözmeye çalışmıştır. Öncelikle yabancı ve gayrimüslimlerin egemen olduğu bu alana Türkleri dahil etmek için çeşitli kanuni engeller çıkarmaya böylece Türklere de ticareti ve bu işin karlılığını öğretmeye çalışmıştır. Çıkartılan kanunlarla yabancı şirketlere belirli sayılarda Türk'ü şirketlerinde çalıştırma zorunluluğu getirmiştir. Öte yandan bir takım boykotlarla gayrimüslimlerin ve yabancıların malları ve şirketleri yerine Türklerin ürettikleri ve sattıklarının piyasada rağbet edilen mallar halini almasına çalışmıştır. Buna rağmen yeteri sermayeye sahip olmayan Türklere finansman sağlamak amacıyla milli bir bankanın kurulmasına ve sanayi teşvik ve kalkınma planları ile Türklerin sanayi alanında girişimci olması için devletin imkanlarını seferber etmeye çalışmışlardır. Böylece İttihat ve Terakki Türk sanayici ve tüccar bir orta sınıf yaratma girişiminde hedefi ulusal bir liberalizm olan bir devletçilik modelini hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu süreçte İttihat ve Terakki'nin karşısına çıkan en büyük engel ise Kapitülasyonlar olmuştur. İttihat ve Terakki her ene kadar 1914’te bunlara son verdiğini ilan etse de gerçek anlamı ile bu ancak 1923’ten sonra mümkün olabilmiştir.

İttihat ve Terakki elbette siyasi ve uluslararası durumların da büyük katkısı ile bu girişimlerinde başarısız omuştur. Ancak hiç savaş durumu olmasa bile İttihat ve Terakki’nin başarılı olabilmesinin önünde başka engelleri de mevcuttu. Her şeyden önce Kapitülasyonların olduğu bir ekonomide yerli ve Türk bir orta sınıf yaratmak mümkün değildir. Ekonomik bağımsızlık ve siyasi bağımsızlık birbirlerinde ayrı düşünülemeyecek iki olgudur, biri olmadan diğerinin de bir anlamı kalmaz. Bir başka engel ise İmparatorluk düzeni içinde bulunan bir Osmanlı Devletinde bir etnik unsura dayanan bir politika uygulamak ne siyasi açıdan ne de kültürel açıdan mümkün değildir. Bu sebeplerle İttihat ve Terakki'nin amaç edindiği bu birbiriyle çelişik Türkçü - Liberal - Devletçi ekonomi modelini uygulamada başarılı olması mümkün değildir.

Milli Mücadele dönemi Türkiye'nin gelişmemiş alt yapısını parçalayan bir süreç olsa da Türk ulusunu modern bir devlet ve bir ulus olma yolunda bir bütün haline getiren de bir süreçtir. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan bir modern ulus devlet İttihat ve Terakki'nin bu modelini almış ve ihtiyaçlarına uygun hale getirerek ilk 7 - 8 yılda ağır aksak olsa da 1930 sonrasında büyük bir ivmeyle Türkçü - Liberal - Devletçi karma modeli uygulamıştır. Üstelik bu süreçte Osmanlıdan kalan borçlar ödenirken, 1929’daki Dünya Ekonomik Bunalımının yarattığı sorunları derin bir biçimde hissederken yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen başarmıştır.

Türkiye Cumhuriyetini İttihat ve Terakki’den farklı kılan ilk unsur 1923’te Kapitülasyonlara son vermiş olmasıdır. Böylece bir Türk orta sınıfının oluşturulmasında rekabet edilecek Batı kapitalistleri yoktu. Gerçi devletin kalkınması için yabancı sermayeye de ihtiyaç vardı ama bununla da başa çıkılmış ve devlet bir yandan yerli sermayedarını yaratmaya çalışırken bir yandan da yabancı sermayeye karşı olmadığını göstermekten geri durmamıştır.

Cumhuriyet'in bu dönemde yerli sermayedar yaratmada önünü açan bir diğer olay ise Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesi olmuştur. Özellikle İstanbul ve Batı Anadolu'da etkili olan Rum tüccar sınıfının çekildiği alanlara Türk tüccarlar getirilmiştir. Bunun yanında yerli bir sanayici sınıfının oluşması için de gerek sanayi alanında, gerekse millileştirilen ulaşım alt yapısından yabancıların da el çektirilmesi sonucu buralara yerli sermayedarlar teşvik edilmiş, yerli sermayedarın bulunamadığı alanlarda ise devlet bizatihi kendisi üretici durumuna gelmişti. Üstelik verilen teşviklerle yerli üretimler - ister devletin ürettiği isterse özel teşebbüsün ürettiği olsun - pahalı bile olsa piyasada yer bulması için çaba sarf edilmiştir.

İttihat ve Terakki'nin girişimlerinde başarılı olamamasının buna mukabil, Cumhuriyet'in Liberal - Ulusal, Devletçi bir ekonomi yaratmada önceki girişimlere nazaran başarılı olmasının bir başka nedeni de bir imparatorluk olan Osmanlı devletinde bir kültürel birlikten bahsetmek mümkün değilken, Cumhuriyet döneminde bir ulus devlet yaratmanın hayati öneme sahip koşullarından biri olan kültürel birliği sağlamış olmasında yatar. İttihat Terakkice ne kadar cesur adım atılırsa atılsın, bir ulus yaratmak için önce bir ulusal kültürün topluma sunulması gerekmekte ve bu ulusal kültürün gelişim sürecine paralel olarak toplum tarafından da benimsenmesi gereklidir. Osmanlının çok uluslu yapısı böyle bir kültürel bütünlüğe cevap verebilecek toplumsal tabana sahip değildir. Cumhuriyet ise bunu İkinci Meşrutiyet sürecinde İttihat ve Terakki'nin açtığı yolda, Milli Mücadele ve Cumhuriyet sonrası yapılan inkılaplarla sağlamayı büyük oranda başarmıştır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar