II. Dünya Savaşı sırasında, İngiltere
Başbakanı Winston Churchill ile o sırada henüz savaşa girmemiş olan ABD’nin
Başkanı Franklin Roosevelt arasında Kanada açıklarında bir savaş gemisinde
yapılan ve beş gün süren görüşmeler sonucunda 14 Ağustos 1941’de ortak bildiri
yayınlandı.
8 maddelik bu bildiri bir bakıma Wilson’un
14 Maddesine benzemektedir. Bu bildiri ile ABD’nin tarafsızlık politikasını
terk ettiği açıkça ortaya çıkmıştır. Bildirinin maddeleri özetle şöyledir:
Savaştan sonra toprak kazanılmayacak
İlgili halkın onayı anılmadan toprak
değişikliği yapılmayacak
Uluslar kendi geleceklerini kendileri belirleyebilecektir.
(self – determinasyon),
Uluslararası iş birliği gerçekleştirilip
geliştirilecek
Temel hammaddelerden eşit biçimde
faydalanılacak,
İnsanlar korku ve açlıktan kurtarılacak
Açık denizlerde ticaret serbestliği
gerçekleştirilecek,
Mihver devletleri silahtan arındırılacak ve
savaştan sonra topyekûn silahsızlanmaya gidilecek.
Bu maddeler daha sonra Birleşmiş Milletler
Antlaşması’nın içine de alındı. Atlantik Bildirisi Birleşmiş
Milletler
Teşkilâtının ilk adımını oluşturmuştur.
Casablanca Konferansı (14 – 24 Ocak 1943)
14 – 24 Ocak 1943 tarihleri arasında
Roosevelt (ABD) ile Churchill (İngiltere) arasında Casablanca’ da yapılan
görüşmelerdir.
Konferans, Kuzey Afrika Cephesi’nden sonra
savaşın nasıl şekillendirilmesi konusunu görüşmek üzere toplanmıştır. Konferansta
alınan başlıca kararlar şunlardır:
Rusya üzerindeki baskıyı hafifletmek için
Sicilya’ya çıkarma yapılacak ve Almanya üzerindeki baskı artırılacak,
Almanya’nın gücü yeterince zayıflayınca
Avrupa’da da bir cephe açılacak ve Almanya, Japonya ve İtalya kayıtsız şartsız
teslim oluncaya kadar mücadeleye devam edilecek,
Mihver Devletleri ile teslim olmaları
dışında bir antlaşma yapılmayacak,
Balkanlarda ikinci cephenin açılmasını
mümkün kılmak için, Türkiye’nin de savaşa katılması konusunda gerekli askerî
hazırlıklar yapılacak,
Almanya, İtalya ve Japonya’nın liderleri
yenilgiyi dünya kamuoyu önünde kabul edecektir.
Mihver Devletlerin kayıtsız-şartsız teslimi
konusunda konferansta alınan karar, bu devletlere hiçbir ümit ışığı bırakmaması
ve savaşın uzamasına sebep olması gerekçesiyle, sonradan bazı eleştirilere
neden olmuştur.
Washington (Trident) Konferansı (12 – 26 Mayıs
1943)
Kuzey Afrika Cephesi’nin tasfiyesi üzerine
alınacak yeni tedbirleri görüşmek üzere 12 – 26 Mayıs 1943 tarihleri arasında
toplanan bu konferans, Roosevelt ile Churchill arasında olmuştur.
Trident Konferansı olarak da bilinen bu
konferansta başlıca şu kararlar alınmıştır:
İtalya işgal edilerek savaşta saf dışı
bırakılacak,
İkinci Cephenin Fransa’da açılması işi 1944
ilkbaharında tamamlanacak,
Barışı koruma sorumluluğu ABD, İngiltere,
SSCB ve Çin’e verilecek,
Türk hava alanlarından yararlanmak için
gerekli hazırlıklar yapılacak,
Avrupa’da bir konfederasyon kurulacak ve
bu, Tuna, Balkan ve İskandinav federasyonlarını ihtiva edecek,
Türkiye de Balkan Federasyonu’na dâhil
olacak,
İngiltere ile Rusya arasında kuvvetli bir
Fransa bulunacak, ayrıca Polonya ile Çekoslovakya Sovyetlerle iyi
geçineceklerdir.
Quebec Konferansı (14 – 24 Ağustos 1943)
Bu konferans İtalya’da Mussolini’nin
düşmesi üzerine ortaya çıkan yeni durum karşısında ikinci cephe meselesini yeni
bir açıdan ele almak amacıyla Churchill, İngiliz Genelkurmayı ve Amerikan
Genelkurmayı arasında Quebec’te yapılmıştır.
Konferansta Churchill, ikinci cephenin
Fransa yerine Türkiye’de açılmasında çok ısrar etmiş fakat görüşünü kabul
ettirememiştir. Konferansta alınan başlıca kararlar şunlardır:
İkinci cephe Fransa’da Normandiya kıyılarında
açılacak ve bunun hazırlanması sorumluluğu da Amerika’da olacak,
Almanya’nın bombalanmasına ve İtalya’nın işgal
edilmesine kararlılıkla devam edilecektir.
Moskova Konferansı (19 – 30 Ekim 1943)
1943 yılı Ekim ayında Moskova’da Dışişleri
Bakanları düzeyinde toplanan, Tahran Zirvesi’nin hazırlığı niteliğindeki ve II.
Dünya Savaşı’nın yürütülmesinin yanı sıra savaş sonrası düzen ile ilgilenen
Konferanstır. Savaş sonrası düzeni için yapılan ilk toplantı olarak kabul
edilmektedir. Konferans, Türkiye açısından da önem taşımaktadır. Konferansa
İngiltere’den Sir Anthony Eden, ABD’den Cordell Hull, Sovyetler Birliği’nden
Vyacheslav Molotov ile Çin Dışişleri Bakanı katılmıştır.
Konferans “Savaş sonrası düzen” için
yapılan ilk toplantı olarak kabul edilmektedir.
Türkiye açısından da büyük önem taşıyan bu
konferansa İngiltere’den Sir Anthony Eden, ABD’den Cordell Hull, SSCB’den
Vyacheslav Molotov ile Çin Dışişleri Bakanı katılmıştır.
Konferansta alınan başlıca kararlar
şunlardır:
Sovyetler Birliği Almanya’ya karşı nihaî
zafere kadar savaşacağı konusunda güvence vermiştir.
Sovyetler Birliği, savaştan sonra barışı
sürdürebilmek için bütün devletlerin eşit haklarla katılabileceği uluslararası
bir örgütü destekleyeceğini söylemiştir. (Bu karar Birleşmiş Milletlerin
kurulmasına ortam hazırlamıştır.)
Avusturya’nın işgale uğramış dost bir ülke
olduğu ve savaştan sonra kendisiyle bir barış antlaşması yapılmasının söz konusu
olmadığı konusunda anlaşmaya varılmıştır.
Savaş suçlularının II. Dünya Savaşı sonunda
oluşturulacak bir mahkemede yargılanması karara bağlanmıştır. (Nürnberg
Yargılamaları)
Konferansta kabul edilen ve yayımlanan
“Kurtarılmış Avrupa Deklarasyonu” ile Almanya’da Nazizm’in İtalya’da ise
Faşizmin tasfiyesi kararlaştırılmıştır.
Görüşülen Konular ve Alınan Kararlar
Sovyetler Birliği Almanya’ya karşı nihai
zafere kadar savaşacağı konusunda güvence verdi. Daha önce böyle bir güvence
yoktu ve Sovyetler Birliği’nin Almanya ile anlaşmasından korkulmaktaydı.
Böylece, müttefikler arasında kuşkular silinmiş oldu.
Sovyetler Birliği, savaştan sonra kurulacak
olan uluslararası kuruluşu destekleyeceğini söyledi. İkinci Dünya Savaşı
sırasında, uzunca bir süre, Milletler Cemiyeti’nin savaştan sonra faaliyet
göstereceği düşünülmüştü. Ancak, Milletler Cemiyeti uluslararası alandaki
saygınlığını yitirmişti. ABD Milletler Cemiyeti’ne üye değildi ve üye olacağı
yeni bir örgütün kurulmasını istiyordu. Sovyetler Birliği ise Finlandiya’ya
saldırması yüzünden Milletler Cemiyeti’nden atılmıştı. Moskova’da yeni bir
uluslararası örgütün kurulması konusunda anlaşmaya varıldı.
Konferansta, 1938 yılında Almanya
tarafından işgal edilen Avusturya’nın durumu üzerinde de duruldu. Sorun
Avusturya’nın düşman mı yoksa işgale uğramış dost bir devlet olarak mı kabul
edileceği noktasında düğümleniyordu. Moskova’da bu devletin işgale uğramış dost
bir ülke olduğu ve savaştan sonra kendisiyle bir barış anlaşması yapılmasının
söz konusu olmadığı konusunda anlaşmaya varıldı.
Konferansta savaş suçlularının etkin
şekilde cezalandırılması konusu da ele alındı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda
da böyle bir karar alınmış, ancak, Alman Kayzeri kaçmış öteki suçlularda da bu
karar etkin şekilde uygulanamamıştı. Müttefikler Moskova Konferansı’nda İkinci
Dünya Savaşı sonrasında bir mahkeme kurarak savaş suçlularını yargılamaya karar
verdiler Buna göre, Almanya’da Nazizmin İtalya’da Faşizmin tasfiyesi
kararlaştırıldı.
Eden – Menemencioğlu Görüşmesi
İngiltere Dışişleri Bakanı Anthony Eden,
Moskova Konferansı’ndan dönerken Kahire’de Türk Dışişleri Bakanı Numan
Menemencioğlu ile bir araya geldi. (5 – 6 Kasım 1943) Eden, Türkiye’den hava
üslerini açmasını ve yıl sonuna kadar savaşa katılmasını istedi. Alman hava
kuvvetlerinin Ege’deki üstünlüğünü kırmak için İngiltere’nin Güneybatı
Anadolu’daki havaalanlarına şiddetle ihtiyaç duyduğunu söyleyerek Türkiye’nin
savaşa katılmasından kaynaklanacak avantajlardan bahsetti. Bu önerinin reddi
halinde İngiltere’nin Türkiye’ye göndermekte olduğu yardımı keseceği uyarısında
da bulundu.
Bu istekler Dışişleri Bakanı Menemencioğlu
tarafından reddedildi. Müttefiklere hava üsleri vermek ve savaşa girmek
arasında hiçbir fark yoktu. Hava üsleri verildiği takdirde Almanya Türkiye’nin
büyük kentlerini bombalayabilir ve Türkiye savaşa sürüklenebilirdi. Türkiye ise
savaşa katılmak için hazırlıklı değildi.
Kahire Konferansı (22 – 26 Kasım 1943)
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Uzak Doğu’daki
gelişmeleri değerlendirmek amacıyla; Roosevelt (ABD), Churchill (İngiltere) ve
Mareşal Chiang Kai – Shek (Çin) arasında Kahire’de yapılmıştır.
Tahran Konferansı’nın ön hazırlığı anlamına
gelen bu konferansta, Churchill ikinci cephenin Balkanlarda açılması fikrini
savunmuşsa da bu fikir kabul görmemiştir. Konferansta;
Uzak Doğu’daki savaşta nasıl hareket
edileceği,
Japonya’nın I. Dünya Savaşı’ndan sonra ele
geçirdiği topraklardan çıkarılması
Kore’nin bağımsızlığının sağlanması
konuları ele alınmıştır.
Uzak Doğu’da çıkarları olan diğer
devletlerin konferansa katılmaması nedeniyle bir sonuca varılamamıştır.
Tahran Konferansı (28 Kasım – 1 Aralık
1943)
Roosevelt, Churchill ve Stalin arasında
yapılmıştır. Şifre adından dolayı konferans “Eureka” adıyla da bilinmektedir.
Oder Nehri’ne kadarki Alman topraklarının
Polonya’ya verilmesi kabul edilmiştir.
Savaş sonrası barış düzeninin korunması
için bir milletlerarası teşkilât kurulması fikri taraflarca kabul edilmekle
beraber, SSCB dört büyük devlet arasına Çin’in de katılmasına itiraz etmiş
fakat isteklerini kabul ettirememiştir.
Ruslar ikinci cephenin açılmasında yine
ısrar etmişler ve bu ısrarın sonucu olarak bu cephenin açılması tarihi 1 Mayıs
1944 olarak tespit edilmiştir. Churchill, ikinci cephenin Balkanlarda açılması
fikrini Ruslara da kabul ettirememiştir. İkinci cephe ile ilgili olarak,
Türkiye’nin de savaşa katılmasına karar verilmiştir.
Savaş sonrası barış düzeninin korunması
için bir milletlerarası teşkilat kurulması fikri bütün taraflarca kabul
edilmekle beraber, Ruslar, dört büyük devlet arasına Çin’in de katılmasına yine
itiraz etmişler, fakat onlar da isteklerini kabul ettirememişlerdir.
Moskova Konferansı’nda olduğu gibi bu
konferansta da Polonya meselesi söz konusu olmuştur. Ruslar Londra’daki mülteci
Polonya Hükümeti’ni tanımayı yine reddetmişlerdir. Polonya’nın sınırları
meselesinde ise, Oder Nehri’ne kadar olan Alman topraklarının Polonya’ya
verilmesi kabul edilmiştir.
Tahran Konferansı’nda birçok önemli
meseleler de gayri resmi toplantılarda yapılan özel konuşmaların konusunu teşkil
etmiştir. Bunların çoğu da Rusya ile ilgili olmuştur. Mesela Roosevelt,
Rusların Baltık, Türk Boğazları ve Pasifik’in sıcak sularına çıkma arzusunu
sempati ile karşıladığını belirtmiştir. Ruslar Finlandiya’dan da toprak
istekleri olduğunu da belirtmişlerdir.
Bir yemekte Churchill, Stalin’e, savaştan
sonra Rusların toprak istekleri olup olmayacağını sorduğu zaman, Stalin “Vakti
geldiğinde konuşacağız” demiştir. Bu konuşmalarda ortaya çıkan ilgi çekici
noktalardan biri de Sovyetlerin Almanya’dan duyduğu derin korku idi. Bu
sebeple, Almanya’nın adamakıllı ezilmesini ve parçalanmasını istiyorlardı. Buna
karşılık Churchill, Almanya’nın 5 ayrı bağımsız devlete bölünmesini ileri
sürmüştür.
Yine bir yemekte Stalin, Almanya’nın
tesliminden sonra 50.000 Alman subayının kurşuna dizilmesini teklif edecek
kadar ileri gitmiştir. Tahran Konferansı’nın önemli sonucu zafere doğru
yaklaşıldıkça müttefikler arasındaki görüş ayrılıklarının da belirmeye
başlamasıydı.
Churchill durmadan ikinci cephenin
Balkanlar’da açılmasını ileri sürmüştü. Çünkü Sovyetlerin Balkanlar’a girip bir
daha çıkmamalarından endişe etmekteydi. Tabii bunu Ruslar da fark
ettiklerinden, bu fikre karşı gelmişlerdir. Roosevelt ise, Tahran’da mümkün
olduğu kadar Stalin’e kur yapmaya çalışmış ve savaştan sonra Sovyetlerle sıkı
bir iş birliği yapabileceği hayaline kapılmıştı.
İngiltere ile Amerika arasındaki bu görüş
ayrılığı, savaş sonrası tasarıları bakımından Sovyetleri çok hoşnut bırakmış ve
bu sebeple de Stalin, Tahran Konferansı’nda savaş sonrası için fazla bağlayıcı
taahhütlere girişmekten özellikle kaçınmıştır.
Dumbarton Oaks Konferansı (21 Ağustos – 7
Ekim 1944)
Birleşmiş Milletlerin kuruluş ve
faaliyetleri hakkındaki ön çalışmaların yapıldığı konferans. İki ayrı safhadan
oluşan konferansın ilk ve önemli olan safhasına ABD, İngiltere ve Sovyetler
Birliği katılmış, ikinci safhada Çin de yer almıştır. Konferansta Milletler
Cemiyeti yerine kurulacak yeni uluslararası örgütle ilgili görüş alışverişinde
bulunulup önerilerle ilgili taslak planlar hazırlanmıştır.
Konferansta büyük güçlerin kurulmasını
amaçladıkları dünya örgütünün yapısı konusunda büyük oranda anlaşmaya varılmış.
Anlaşılamayan konuların çözümü (veto hakkının kullanımı, üyelik, bunalımların
çözüm şekli) Yalta Konferansı’na bırakılmıştır. Dumbarton Oaks Konferansı’nda
hazırlanan öneriler taslağı 1945 yılında düzenlenen San Francisco Konferansı
sonunda yayınlanan Birleşmiş Milletler Antlaşmasına birkaç değişiklik dışında
temel olmuştur.
II. Moskova Konferansı (9 – 20 Ekim 1944) –
Yüzdeler Antlaşması
Balkanların ve Orta Avrupa’nın durumu
Churchill’in çok canını sıkıyordu. Sovyet yayılmasını önlemek için Stalin’le
bir anlaşma yapmak üzere Moskova’ya gitti ve 9 – 20 Ekim 1944’te Stalin ile
görüştü.
Balkan memleketlerinin iki devlet arasında
nüfuz bölgelerine ayrılışı konusunda bir anlaşmaya varmaya muvaffak oldu.
Romanya, Rus, Yunanistan ve İngiliz
nüfuzuna terk edildi.
Yugoslavya ve Macaristan %50 İngiliz, %50
Rus nüfuzu altında olacaktı.
Bulgaristan için bu oranlar, %75 Rus, %25
İngiliz idi.
Bu yüzde oranlarının anlamı, kabinelere
girecek ve orada temsil edilecek siyasal eğilimlerin oranlarıydı.
Polonya meselesinde uzlaşma olamadı.
Konferansa, Londra’daki mülteci Polonya Hükümeti’nin temsilcisi ile, Rusların
nüfuzu altında bulunan Lublin Komitesi’nin temsilcileri de davet edilmişti.
Londra Komitesi, Polonya kabinesine bir
miktar komünistin alınmasını kabul ettiyse de Lublin Komitesi bu oranın %50 – 50
olmasında ısrar edince, bir anlaşmaya varılamadı. Öte yandan, Moskova
Konferansı’nda, Almanya için kurulacak Müttefik Kontrol Komisyonu’nda Fransa’ya
da yer verilmesi ile Montreux Sözleşmesi’nin değiştirilmesi de kabul edildi.
Yalta Konferansı (4 – 11 Şubat 1945)
Almanya’nın çökmesinden ardından hangi
bölgelerin kimin denetiminde olacağı ya da kimlerin nereleri kurtaracağı
konusunda anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak ve “savaş sonrası dünyasını” ana
çizgileriyle düzenlemek amacıyla SSCB’nin Yalta kentinde (Kırım’da)
toplanmıştır.
Konferansa Roosevelt, Churchill ve Stalin
katılmıştır. Konferansta alınan başlıca kararlar şunlardır:
SSCB, Almanya’nın teslim olmasından kısa
bir süre sonra Japonya’ya savaş açmayı ve Uzak Doğu savaşına katılmayı kabul
etmiştir.
Almanya üç işgal bölgesine ayrılacak, fakat
İngiltere ve Amerika kendi bölgelerinde Fransa’ya da bir kısım bırakacaklardı.
Aynı şekilde Berlin şehri de ortak işgal altında bulunacaktı.
SSCB, Almanya’nın 20 milyar dolar tamirat
borcu ödemesini ve bunun yarısının kendilerine verilmesini; bahse konu borcun
da yarısının iki yıl içinde makine, sınaî teçhizat seklinde menkul sermaye
olarak, geri kalan bakiyenin de 10 yıl içinde Almanya’nın çeşitli ürünlerinden
ödemesini ve Alman ağır sanayinin %80’inin yok edilmesini teklif etmişlerdir.
Ancak bu teklif ABD ve İngiltere tarafından çok ağır bulunmuş ve 20 milyar rakamı
esas olmak kaydıyla ödeme şekli ileriki müzakerelere bırakılmıştır.
Birleşmiş Milletlerin kurulması da kabul
edilmiş ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin temel ilkeleri belirlenmiştir.
Buna
göre 1 Mart 1945’e kadar ortak düşmana savaş ilan etmiş olanların üyeliğe
alınmalarına karar verilmiştir.
Bu karar üzerine
Türkiye simgesel olarak 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya savaş ilan
etmiştir.
Üç lider, bunlardan başka “Kurtulan Avrupa
Hakkında Bildiri” başlığı altında, bir de bildiri yayınladılar. Bununla,
Nazi egemenliğinden kurtulan uluslara,
“Atlantik Bildirisi” esasları çerçevesinde barış için gerekli koşulları
hazırlamak ve kalkınmalarını sağlamak için önlemler almak ve ulus iradesine
göre hükümet kurmalarını gerçekleştirmek
-
Polonya’nın yeniden hayat bulmasını
sağlamak ve bu amaçla “Ulusal Birlik Geçici Polonya Hükümeti” adıyla bir
hükümeti kurmak
-
Yugoslavya’da iç birliğin sağlanarak yeni
bir hükümetin oluşturulmasını gerçekleştirmek için, karar aldıklarını
açıkladılar.
Yalta’da üç lider, bunların yanı sıra,
Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya savaş açmasını ve buna karşılık Kuril
adalarını almasını, Boğazlar statüsünün Sovyetler Birliği lehine
değiştirilmesini ve durumun Türkiye’ye bildirilmesine karar verdiler.
Görüldüğü gibi Müttefik Devletler, daha çok
Avrupa ile ilgili olmak üzere aldıkları kararlarla, savaşı zaferle sona
erdirmek ve ondan sonra da kendi düşüncelerine ve çıkarlarına göre yeni bir
Avrupa statüsünü kurmak için çeşitli konularda anlaşmışlardır.
Bu kararlar çerçevesinde Yalta
Konferansından, özellikle Birleşmiş Milletler Örgütü hakkında alınan
kararlardan dolayı Roosevelt memnun kaldı. Fakat Churchill, Sovyet Rusya’ya
fazla ödün verildiği gerekçesiyle memnun değildi. Genel olarak ise, üç devletin
her birinin konferanstan bekledikleri arasında büyük farklılıklar
bulunduğundan, görüşmeler sırasında birçok konuda anlaşmaya varılamadı.
Müttefikler arasındaki bu farklı tutum ve davranış da savaş sırasında meydana
getirilmiş olan “Büyük İttifak” ın sonunun gelmesine yol açtı. Böylece de
Müttefikler arasında iş birliği dönemi sona erdi. Bundan sonra aralarında
rekabet ve mücadele dönemi başladı. Ancak, savaş daha sona ermediğinden, bir
süre daha birlikte hareket ettiler.
San Francisco (BM) Konferansı (26 Haziran
1945)
Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı toplam
51 devlet temsilcisinin katıldığı bu konferans, Birleşmiş Milletlerin kurucu
antlaşmasını kabul etmek ve imzalamak amacıyla toplanmıştır.
Fransa’nın da katılımıyla ABD, İngiltere,
SSCB ve Çin’e Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi’nde daimî üyelik ve veto
hakkı verilmiştir.
BM Antlaşması’nı imzalayan 51 devletten
biri Türkiye’dir. Bu yüzden Türkiye BM’nin kurucu üyesi konumundadır.
Konferansa, Yalta Konferansı’nda varılan
karar gereğince, dört “Davetçi Devlet” adına Amerika Birleşik Devletleri
tarafından yapılan davet üzerine, 46 devlet ve bunların 1.200 temsilcisi
katılmıştır. Tarafsız devletlerle, Birleşmiş Milletler üyelerinden herhangi
birisiyle savaş halinde bulunan devletler konferansa davet edilmemiştir. Bundan
dolayı da bu konferans, bir galip devletler konferansı niteliğini taşımıştır.
San Francisco Konferansı, başlangıçta bazı
çevrelerce, siyasi, ekonomik ve genel dünya sorunlarını çözecek bir çeşit barış
konferansı şeklinde düşünülmek istenmiştir. Ancak, uygulamada “Dumbarton Oaks
Önerileri” üzerinde görüşmelerin yapıldığı ve bu konuda karara varıldığı bir
yer olmuştur.
Konferansta görüşmeler uzun ve çekişmeli
geçmiştir. Bunda, kurulması öngörülen Birleşmiş Milletler Örgütü’nün yapısı,
örgütte devletlerin temsil şekillerinin ve etkilerinin nasıl olacağı
konularında farklı davranışlar önemli rol oynamıştır. Asıl çekişme ve çatışma
da “Büyük Devletler” ile “Küçük Devletler” arasında olmuştur. Aralarına
Fransa’nın da katılmasıyla sayıları beşi bulan “Büyük Devletler”, örgüt
üzerinde kesin üstünlük kurmak ve bunu antlaşmaya koydurmak istemişler,
diğerleri de buna karşı çıkmışlardır. Sonuçta, Genel Kurul’da devletlerin
eşitliği, ancak Güvenlik Meclisi’nde Büyük Devletlerin üyeliklerinin
sürekliliği ve “veto” haklarının varlığı kabul edilmiştir. Bu arada, daha
konferansın ilk günlerinden itibaren Büyük Devletlerin, özellikle Amerika
Birleşik Devletleri ile Sovyet Rusya’nın arasında önemli anlaşmazlıklar
çıkmıştır. Bunlar da bu iki büyük müttefik devletin, savaş sonu beklentileri
ile savaştan sonra izleyecekleri siyasetin farklı olacağını ve birbirlerine
karşı tutum alacaklarını açıkça ortaya koyan önemli ilk gelişmeler olmuştur. Bu
devletler şunlardı: Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Sovyetler Birliği
ve Çin. Konferansta, Amerika Birleşik Devletleri
ile Sovyet Rusya arasında ilk anlaşmazlık, Polonya’nın temsil şekli ve
konusunda ortaya çıkan bir olayla başlamıştır. Sovyetler, toplantıda kendi
denetimlerinde olan Polonyalıların, Amerikalılar da geçici Polonya Hükümeti’nin
Polonya’yı temsil etmesini istemişlerdir. Bu konu uzun tartışmalara yol açmış,
sonuçta Amerikalıların isteği doğrultusunda bir karar kabul edilmiştir.
Diğer bir anlaşmazlık, Konferans Başkanlığı
konusu olmuştur. Başkanlığın, davet eden ülkeye, yani Amerika Birleşik
Devletleri’ne verilmesi gerekirken, Sovyetler, eşitlik ilkesini öne sürerek
buna karşı çıkmışlardır. Sonuçta, Başkanlığın, davet eden dört Büyük Devlet
tarafından sırayla yürütülmesi üzerinde anlaşmaya varılmıştır.
Bu arada Sovyetler, Konferansta, Yalta
Konferansı kararlarına uygun olarak Ukrayna ile Beyaz Rusya’nın da egemen
topluluklar şeklinde Konferansa katılmalarını istemişlerdir. Amerikalılar bu
öneriyi istemeyerek de olsa kabul etmişlerdir.
Konferansta, iki büyük devlet arasında bu
çekişmeler olurken, Roosevelt’in ölmesi (12 Nisan 1945) üzerine daha yeni
Başkan olan Truman, Stalin’e sert bir mesaj göndermiş ve Amerikan Dışişleri
Bakanı da, San Francisco’da Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı (Komiseri)
Molotov’a, Amerika Birleşik Devletleri’nin Sovyetler Birliği’ne karşı yeni
tutumunu şöyle açıklamıştır: ”Bundan böyle Rusya’ya Amerikan yardımı, bütünüyle
Amerikan milletinin düşüncesine ve duygusal durumuna bağlı olacaktır. Bu
konferans, Rusya’nın, bizim yardımımıza liyakatine bir ölçü olacaktır.
Roosevelt’in Rusya’yı yatıştırma politikası artık sona ermiştir. Bundan böyle
ilişkilerimiz (ver – al) esası üzerinde yürüyecektir. Barış yararına hepimizin
birlik halinde olmaklığımız gerekiyor. Bu bakımdan (ver, fakat alma) sistemini
bundan böyle kabul etmeyeceğiz”.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi Amerika
Birleşik Devletleri, San Francisco Konferansı sırasında, Sovyet Rusya’ya
yapmakta olduğu yardımı, Rusya’nın Konferanstaki tutumunu da ölçü alarak
keseceğini, daha önemlisi Sovyet Rusya’ya karşı izlediği siyaseti
değiştirdiğini açıkça belirtmiştir. Bu da iki büyük müttefikin, bundan böyle
dış siyasetlerinin farklı yönlerde gelişeceğini göstermiştir.
San Francisco Konferansı, bu ortamda
“Dumbarton Oaks Önerilerini” esas alarak ve bu önerileri geliştirerek,
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı hazırlamıştır.
Bu Antlaşma da konferansın 26 Haziran 1945
günü yaptığı toplantıda, konferansa katılan 51 devletin oybirliği ile kabul
edilmiştir.
Potsdam Konferansı (17 Temmuz – 2 Ağustos
1945)
17 Temmuz – 2 Ağustos 1945 tarihleri
arasında Almanya’nın Potsdam şehrinde yapılan konferansa verilen addır. 7 Mayıs
1945’te Almanya’nın teslim olmasından sonra, bundan önceki konferanslardan
farklı olarak, savaşın nasıl bitirileceğini değil, barışın nasıl sağlanacağını
konu alan Potsdam Konferansı, II. Dünya Savaşı’nın ve “Üç Büyüklerin”
yaptıkları son büyük konferans oldu. Potsdam Konferansı’nda görüşülen konular
şunlardır:
Polonya Sorunu: Sovyetler Birliği, 16
Ağustos 1945’te Polonya ile yaptıkları bir antlaşma ile Polonya-SSCB sınırını
Curzon Çizgisi olarak kabul ettirdiler.
Almanya Sorunu: Almanya’daki tüm Nazi
kurumlarının ortadan kaldırılmasına, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik
Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği işgal bölgelerinde ayrı ayrı demokratik
rejimlerin kurulmasına, Alman savaş endüstrisinin barış ekonomisinin
gereksinimlerine göre yapılandırılmasına, Tamirat borcu için herhangi bir rakam
tespit edilmemesine, Sovyetler Birliği’nin, ABD, Birleşik Krallık ve Fransız
işgal bölgelerinden herhangi bir tamirat borcu talep etmemesine, Barış
ekonomisi için gerekli olmayan endüstriyel teçhizatın pek az bir kısmının
Sovyetler Birliği’ne verilmesine, Alman donanmasının büyük bölümünün tahrip
edilmesine, Savaş suçlularının yargılanmasına karar verildi.
Avusturya’nın Durumu: Avusturya ve başkenti
Viyana, Almanya örneğinde olduğu gibi dört devlet arasında işgal bölgelerine
ayrıldı.
İtalya’nın Durumu: İtalya’nın 1943 yılından
beri demokrasi yolunda gösterdiği gelişmeler dikkate alınarak bu ülkeye barış
için öncelik verilmesi ve barış hükümlerinin mümkün olduğu kadar yumuşak
tutulması fikri benimsendi. Sovyetler Birliği’nin, Akdeniz ve Kızıldeniz’de
bulunan İtalyan sömürgelerinden pay istekleri yönündeki talepleri ise ciddiye
alınmadı.
Sovyet uydu devletleriyle barış: Bu uydu
devletler, Sovyetlerin askerî işgali altına girmiş olan ve hükümetlerinde de
komünistlerin egemen olduğu Romanya, Bulgaristan ve Macaristan idi. Sovyetler
Birliği, barış yapılmadan önce, ABD ve Birleşik Krallığın bu ülkelerdeki
hükümetleri tanımalarını istedi. Ancak, ABD ve Birleşik Krallık ilgili
ülkelerle barış yapılmadıkça, böyle bir tanımayı ve dolayısıyla Sovyet
teklifini kabul etmediler.
İspanya’nın Durumu: İspanya savaşa
katılmamakla birlikte Mihver devletleri ile iş birliği yaptığı için Milletlere
alınmaması görüşü benimsendi.
İran’ın Durumu: İran’ın derhal
boşaltılmasına karar verildi.
Boğazların Durumu: Sovyetler Birliği,
Türkiye’nin zayıf olması fikrinden hareketle serbest geçiş için gereken
garantiyi sağlayamadığını, bu sebeple Boğazların Sovyetler Birliği ile
Türkiye’nin ortak kontrolü altına konulmasının uygun olacağını ileri sürdü.
Kısacası, Boğazlardan üs talep ettiler. ABD ile Birleşik Krallık ise
Sovyetlerin Boğazlardan tam geçiş serbestîsine taraftar idiler. Konu hakkında
herhangi bir karar alınmadı ve her devletin görüşünü Türkiye’ye bildirmesi
kararlaştırıldı.
Tuna Nehri: Tuna Nehri üzerinde bulunan tüm
ülkeler Sovyetler Birliği’nin askerî işgali altına girdiğinden, Tuna nehri
fiilen Sovyet egemenliği ve kontrolü altına girmiş durumdaydı. Bu nedenle
Tuna’da gidiş – geliş serbestîsinin sağlanması ve statünün yeniden tespitine
karar verildi.
Paris Barış Antlaşması (10 Şubat 1947)
1945 yılının sonlarında yapılan Londra ve
Moskova Konferanslarında Müttefikler arasında bazı konularda anlaşmaya
varılmakla birlikte, diğer bazı konulardaki fikir ayrılıkları devam etmiş, bu
nedenle de II. Dünya Savaşı’nı bitirecek barış antlaşmalarının imzalanması
gecikmiştir. Müttefikler ile Almanya arasında barış antlaşması imzalanmak üzere
29 Temmuz 1946’da Paris Barış Konferansı toplanmıştır.
Konferansta kabul edilen esaslara göre
Müttefiklerle İtalya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Finlandiya arasında
ayrı ayrı olmak üzere 10 Şubat 1947’de Paris Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Müttefikler, yenilen devletlerle yaptıkları
antlaşmalarla onların sınırlarını ya daraltmışlar ya da savaş öncesi durumuna
getirmişlerdir. Nitekim İtalya, işgal altında bulundurduğu Meis ve Oniki Ada’yı
Yunanistan’a bırakmıştır.
Sınır değişiklikleri
İtalya, Kuzey Afrika’daki İtalyan Doğu
Afrikası (Etiyopya, Eritre ve İtalyan Somaliland’ı kapsayan), İtalyan Libya’sını
kaybetti. Barışla birlikte İtalya’nın Arnavutluk üzerindeki hak iddiası ortadan
kalktı. (İtalya Kralı aynı zamanda Arnavutluk Kralıydı.) İtalya, Çin
Cumhuriyeti’ndeki Tianjin imtiyazlarını kaybetti.
İtalya Istria, Fiume, Zara, Gorizia ve
Pola’yı Yugoslavya’ya devretmek zorunda kaldı. Pola eyaletinin yanı sıra
Trieste’nin kalanında Trieste Serbest Bölgesi oluşturuldu.
İtalya, Yugoslavya’ya Doğu Adriyatik’teki
tüm adaları devretmek zorunda kaldı.
Oniki Adalar Yunanistan’a verildi.
Fransa ile sınır, Tende vadisi ve La Brigue
dışında, çoğunlukla ıssız Alpler kısımları Fransa’nın lehine değiştirildi.
İtalya bu antlaşmayla, Dünya Savaşları’ndan
önce ele geçirdiği toprakları bile kaybetti. (Libya ve Oniki Adalar, 1912’deki
savaş sonrası yapılan Uşi Antlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınmıştı.)
Finlandiya – Sovyetler Birliği sınırı 1
Ocak 1941 sınırlarına göre restore edildi. (eski Petsamo ili hariç,
Finlandiya’nın Kış Savaşı’ndan sonraki toprak kayıpları kabul edildi.)
Macaristan’ın sınırları savaş öncesi
şekline getirildi. (Macaristan’ın, Çekoslovakya ve Romanya’dan aldığı kazançlar
iptal, geçersiz ve hükümsüz ilan edildi) Bratislava’nın güneyindeki 3 köy hariç
Çekoslovakya’ya verildi.
Romanya sınırı 1 Ocak 1941 sınırlarına göre
yeniden düzenlendi. Macaristan sınırı hariç savaş öncesi sınırlara geri
dönüldü.
Romanya 1940 Craiova Antlaşması ile
topraklarına kattığı Dobruca’yı Bulgaristan’a, Kuzey Bukovina ve Besarabya’yı
da Sovyetler Birliği’ne bırakmak zorunda kaldı.
Bulgaristan, II. Dünya Savaşı sonrasında
toprak kazanan tek Mihver devleti oldu. Sınırları, 1 Ocak 1941 sınırlarına göre
yeniden düzenlendi.
0 Yorumlar