Advertisement

Monetize your website traffic with yX Media

Devletin Dini Olur Mu?


Türkiye'de bir kesim tarafından tam olarak anlaşılamamış başkaca bir kesim tarafından ise tamamen yanlış anlaşılarak saptırılmış bir kavram vardır; laisizm ya da Türkçe kullanılan haliyle, laiklik.

Kavram siyasi literatüre Fransız Devrimi süreciyle girmeye başlamıştır. Fransa'da Kral XVI. Louis döneminde başlayan devrim hareketi sonucunda Fransızlar krallarını öldürmüşler ve yüzlerce yıllık monarşi geleneğine son vermişlerdir. Fransızlar kralı ortadan kaldırmakla yetinmemiş başında kralın bulunduğu aristokratik sistemi de yıkmışlardır.

Fransa'da devrimden önce çalışan, üreten geniş halk kitleleri ve ticaretle zenginleşmiş ve devletin önemli bir vergi kaynağı durumundaki burjuvazi, finanse ettikleri devletin hemen hiç bir kademesinde söz hakkı bulunmuyordu. Yani devletin maddi kaynağı sensin, devleti iş gücü olarak sen ayakta tutuyorsun ama konu paranın - hazinenin - nasıl idare edileceğine karar verme söz konusu olduğunda hiç bir hakkın bulunmuyor.

Kral ve onun vassalı durumundaki aristokratlar daha fazla para kazanmak, ekonomik gücünü artırmak için savaş açıyor ama o savaşta Fransız ailelerin çocukları ölüyor. Kral ve aristokratlar yaşanan kayıpları telafi etmek için yeni vergiler koyuyor ama halkın o vergileri ödeyebilecek gücünün olup olmadığını hiç umursamıyorlar. Bir devlet kademesinde karar verici bir makama mı gelmek istiyorsunuz? öyleyse bir aristokrat olmak durumundasınız. Yani soylu bir aileye mensup olmanız ilk şart. Orduda kendinizi geliştirip rütbenizi mi artırmak istiyorsunuz? eğer soylu bir aileye mensup değilseniz, ne kadar yetenekli olursanız olun yükselebileceğiniz yer kısıtlıdır. Çünkü üst rütbeler sadece soylulara aittir.

Kral ve aristokrat kesim halkın üzerinde büyük bir baskı kurmuş durumdayken, bir başka kesim daha vardı ki yüzlerce yıldır devam eden bu haksız düzene meşruiyet kazandırmakta, halka bu adaletsiz düzenin kaderleri olduğu ve bu durumdan kurtuluşun ölümden sonraki yaşamda gerçekleşeceğini öğütleyen kiliseydi. Kilise halka bu öğretiyi benimsetmiş ve ayrıca halka ahirette erecekleri sonsuz mutluluk için kiliseye bağış yapmaları gerektiğini aksi takdirde günahkar kullar olarak tanrı bu dünyadaki yoksulluktan daha kötüsünü ahirette yaşatacağı fikrini de benimsetmişti. Yüzlerce yıl bu yolla kilise çok büyük zenginlik elde etmiş ve çok fazla mülke sahip duruma gelmişti.

Fransa'da devrim, kral, aristokrasi ve kilisenin hakim olduğu düzeni yıkmaya yönelik ticaretle zenginleşmiş burjuva önderliğinde geniş halk kitleleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Devrim sürecinin sonunda kral öldürülmüş, aristokrasiye son verilmiş ve kilisenin mallarına el konulmuştur. Düzen yıkılmış, devrim başarıya ulaşmıştır. Ancak bir sorun, eksiklik vardır. Kral yoksa ülkeyi kim yönetecek, yöneticiler nasıl belirlenecek? Bunun çözümü olarak, Fransa'da meşruiyetini Fransa halkından alan, cumhuriyet rejimi ilan edilmiş, yöneticiler halkın "oyu" ile halk tarafından belirlenmiştir. Bu tarihte bir ilk olmuştur. Süreçte pek çok tartışma ve sorun yaşanmıştır. Ancak burada üzerinde duracağımız konu ise bu yeni düzende, yeni devletin dini ne olacaktır?

İşte burada devrimin ruhuna uygun olarak, yüzlerce yıldır Fransızlar üzerinde bir baskı aracı olan, devlet mekanizmasını kontrol altına alarak sömürü aracı halini almış olan dinin temsilcisi kilise devlet düzeninden uzaklaştırılmalı, devlet dinin değil, din devletin kontrolü altına alınmalıydı. İşte burada günümüzde tartışmalı - en azından Türkiye'de - bir kavram olan laisizm ya da laiklik kavramı ortaya çıkmıştır.

Laisizm dinsizlik demek değildir. Kavram dinin devlet aygıtı üzerinde etkin olmaması demektir. Belirli sınırlara sahip ülkedeki yurttaşları bir arada tutan unsur, devlete olan bağlılıkları olmalıdır bir dine olan bağlılıkları devleti ya da toplumun geri kalanını ilgilendirmez demektir.

Olaya devlet boyutundan baktığımız gibi bir din boyutundan bakalım. Din en basit tanımıyla "akıl sahibi bireyleri dünya ve ahirette mutluluğa eriştirecek yegane yoldur" şeklindedir. Elbette başkaca tanımlar yapmak mümkün ancak bu tanımdan yola çıkartarak soralım; bir devletin dini olur mu?

Elbette olmaz, olamaz. Çünkü devlet bir birey değildir. Devlet soyut bir kavramdır. En fazla tüzel bir kişiliktir. Hal böyle olunca devlet herhangi bir dinin kullarına uymaz. Devletin mutluluğa erişmesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti "Müslüman" diyelim. O zaman bu devlet günde beş vakit namazı nasıl eda edecek? Örneğin devlet de sakız çiğnerse orucu bozulur mu? ya da devlet hacca asaleten mi yoksa vekaleten mi gitmelidir? Devlet kurban keserken, kurbanlığın başında bulunmalı mı? ya da devletle ortak kurbana girsek devlet kaç kişilik hisse alır? Devlet cennetlik midir? cennetlikse yeri kaçıncı kattır?

Bu böyle uzar gider. Özetlersek, hangi din olursa olsun, yalnızca bireyleri bağlar. Birey inanır ya da inanmaz. Devlet herhangi bir dine mensup olamaz. Devletin dini olamaz. Devlet herhangi bir dinin kurallarına göre yönetilemez. Ancak devlet vatandaşlarına inançlarını özgürce yaşama imkanı vermek, inançlıyı da inançsızı da yasalarıyla korumak mecburiyetindedir. İnanç hürriyeti gerçek anlamıyla yalnızca laik devlet düzeninde mümkün olabilir. Aksi mümkün değildir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar