Advertisement

Monetize your website traffic with yX Media

Misak - ı Milli Kararları ve Açıklamaları



28 Ocak 1920'de gizli bir oturumla son Osmanlı Meclis - i Mebusanında kabul edilen ve 6 ilkeden oluşan Misak - ı Milli kararları, Türk halkının işgal altındaki topraklarında barışın tesisi için kabul edebileceği asgari şartları içermektedir. Bu kararlar işgal altında bulunan İstanbul'da Meclis - i Mebusan'da gizli bir oturumla kabul edilmiş, 16 Şubat tarihinde gazetelerde yer almasıyla kamuoyuna duyurulmuştur. İşgal güçleri kendi menfaatlerine tamamen aykırı bu kararlar üzerine 16 Mart 1920'de Meclis - i Mebusan'ı basarak buradaki mebusları ve Türk Ocaklarını düzenledikleri baskınla yakaladıkları Milli Mücadele yanlısı aydınları tutukladıktan sonra Malta Adasına sürgüne göndermiştir. 8 Ocak 1920'de toplanmış bulunan Meclis - i Mebusan bu tarihten sonra çalışamayacak duruma gelince 11 Nisan 1920'de Padişah Vahdettin'in onayı ile kapatılmıştır. Bu süreçte İstanbul'da bunlar yaşanırken Anadolu hareketi de Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip Büyük Millet Meclisi'nin toplanması çalışmalarına başlamış ve 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi çalışmalarına başlayabilmiştir.

Meclis - i Mebusan'da alınan ve Meclis - i Mebusan'ın kapatılmasına neden olacak olan Misak - ı Milli kararları (günümüz Türkçesiyle Milli Yemin anlamına gelmektedir.) ve açıklamaları şu şekildedir;


Madde 1
Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğunun  yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günkü Silâh Bırakışımı [Mondros Mütarekesi] yapıldığı sırada, düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerinin [o sırada Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenliği altında idi] geleceğinin, halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekir; söz konusu Silâh Bırakışımı çizgisi içinde, din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı İslâm çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun hiç bir nedenle, birbirinden ayrılamayacak bir bütündür.
Açıklama
Ülke sınırlarının belirlenmesinde milliyet esası gözetilmiştir. Wilson Prensiplerinde de yer alan "nüfus olarak bir bölgede çoğunlukta olan milletin self determinasyon hakkına sahip olması" anlayışı burada da gözletilmiştir. Böylece sınırlar tayin edilirken nüfus olarak anlaşmazlık yaşanabilecek bölgelerde seçimlerin yapılmasının benimsenmesi ileride çıkabilecek azınlık meselelerinin önüne de geçmiş olacaktır.
Madde 2
Halkı, özgürlüğe kavuşunca, oylarıyla Anavatana katılmış olan üç il [Elviye - i Selase yani Kars, Ardahan ve Batum Livaları] için gerekirse yeniden halkın serbest oyuna başvurulmasını kabul ederiz.
Açıklama
1877 - 78 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında yapılan (Berlin Antlaşması) sonrasında Rusya'nın idaresi altında girmiş olan üç vilayetin durumu I. Dünya Savaşı'ndan Rusya'nın Brest - Litovsk Antlaşmasıyla çekilmesi sonrasında Osmanlı Devleti'ne bırakılmış ve 93 Harbi sonrasında elden çıkan topraklar yeninden Osmanlı idaresine girmiştir. Ancak Milli Mücadele sürecinde yaşanan karışıklıkla bu bölge tekrar anlaşmazlıkların yaşandığı bir yer halini almıştır. 
Tıpkı I. Maddede olduğu gibi burada da halk oylamasına baş vurulmasının kabulü, bölgede self determinasyon ilkesine uygun hareket edileceği ve yine ileride yaşanabilecek azınlık meselelerinin önüne geçilmek istendiğini göstermektedir.
Madde 3
Türkiye ile yapılacak barışa değin ertelenen Batı Trakya'nın hukuksal durumunun belirlenmesi de, halkının özgürce açıklayacağı oya göre olmalıdır.
Açıklama
Batı Trakya'da egemenlik hakkı iddiasında bulunan üç devlet Osmanlı, Yunanistan ve Bulgaristan'dır. Bu süreçte Bulgaristan savaştan çekildikten sonra yaptığı barış antlaşmasıyla bu iddialarından vazgeçmiş durumdadır. Bölge için Türkler ve Yunanlılar arasındaki anlaşmazlıkta Türkler Batı Trakya'da yapılacak bir halk oylamasının sonucuna saygı duyacağını ilan ederek Wilson Prensiplerine uyacaklarını beyan etmiş oluyorlar.
Madde 4
İslâm Halifeliğinin ve Yüce Saltanatın merkezi ve Osmanlı Hükümetinin başkenti olan İstanbul kenti ile Marmara Denizinin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Bu ilke saklı kalmak koşulu ile, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte, öteki tüm Devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerlidir.
Açıklama
İstanbul Türklerin başkenti olmasının yanı sıra bundan daha önemli bir özelliği de dünya ticareti açısından önemli bir su yolunun üzerinde bulunuyor olmasıdır. Bu madde ile Türkler kendi başkentlerinin güvenliği sağlandıktan sonra bu önemli su yolunun açık tutulması konusunda taahhütte bulunarak ve ayrıca burası ile ilgili kararları tek başına verme iddiasında bulunmayıp tüm devletlerin kararına saygı duyacağını beyan etmesi barış yanlısı bir tavır takınacağına bir işaret olarak görülebilmektedir.
Madde 5
Müttefik Devletler ile düşmanları ve onların kimi ortakları arasında yapılan antlaşmalardaki ilkeler çerçevesinde, azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman hakların da özdeş haklardan yararlanması umudu ile, bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır.
Açıklama
Azınlık hakları konusunda 19. yüzyıl boyunca büyük sorunlar yaşamış Osmanlı Devleti bu meselenin ne kadar büyük sorunları beraberinde getirebileceğini tecrübe ederek öğrenmiş ve azınlık meselesi konusuna önem vermiştir. Ancak burada devletler arası eşitliğe göre hareket edeceğini de ifade ederek azınlıklara "komşu devletlerdeki Müslüman azınlığa verilen haklar kadar hak tanıyacağını" bildirmiştir.
Madde 6
Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve daha çağdaş biçimde, düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için, her devlet gibi, bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında, bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir. bu nedenle siyasal, yargısal, parasal vb. alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara [Kapitülasyonlar] karşıyız. Saptanacak borçlarımızın ödenmesi koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır.
Açıklama
Siyasi bağımsızlıklar iktisadi bağımsızlıkla desteklenmediği sürece kalıcı olamaz. (Atatürk'ün İzmir İktisat Kongresinde yaptığı konuşmada yer alan bir ifadesidir.) anlayışını benimsemiş olan Meclis - i Mebusan üyeleri 19. Yüzyılda Osmanlı Devleti'nin ekonomik, siyasal, hukuksal bağımsızlığını yitirmesine neden olan Kapitülasyonlara bütünüyle karşıdır. Bu tavrını Misak - ı Milli kararlarında da açıkça ifade etmişlerdir. Girişilen askeri mücadele ile siyasi bağımsızlık kazanılsa dahi iktisadi bağımsızlık tesis edilemezse bu siyasi bağımsızlığın da bir anlamı kalmayacaktır. Öyleyse Türklerin ekonomik bağımsızlığının önündeki en büyük engel olan Kapitülasyonlar tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Osmanlı Borçları meselesi ise 1881'de kurulan Duyun - u Umumiye idaresi sebebiyle yine Türklerin ekonomik ve siyasi bağımsızlığına engel teşkil eder hale gelmiştir. Duyun - u Umumiye İdaresinin borçları tahsil etme şekli de değiştirilerek ödemelerin adilane bir şekilde yapılması kabul edilmiştir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar