Musul Meselesi ve Çözümü
I. Dünya Savaşı'ndan önce Osmanlı hakimiyeti altında bulunan Musul ve
çevresi bölgedeki petrol varlığı sebebiyle, İngiltere, Fransa ve Almanya
arasında rekabet konusu olmuştur. Bölge, 1916 tarihli Sykes – Picot
Antlaşması ile Fransa'ya bırakılmıştı. Ancak Nisan 1920 tarihli San Remo
Konferansında Fransa, kendisinin Orta Doğu'daki menfaatlerini desteklemesi
karşılığında, Musul bölgesini İngiltere'ye bıraktı.
İngiltere bölgedeki Hristiyanların güvenliği, İngiliz savaş esirlerine
kötü muamele edilmesi gibi sebepler ile Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayanarak
4 Kasım 1918’de Musul'un kendilerine terk edilmesini istedi ve böylece işgal başladı.
Musul'da yerleşik bulunan Osmanlı VI. Ordusu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa ,
bölgeyi İngilizlere terk etmemek için istifa etti. Yerine gelen
Binbaşı Halit Akmansü (Dadaylı Halit Bey) İstanbul’dan aldığı emri yerine
getirerek Musul'u boşalttı. 15 Kasım 1918 tarihinde İngiliz askerleri Musul'a
asker çıkarıp işgal ettiler.
Musul vilayetinin İngiliz işgaline bırakılması konusunda İstanbul
hükümetinden gelen emirlere uygun hareket edilerek, bölge işgalcilere bırakılmışsa
da Milli Mücadele süresince bölgenin İngilizlerce işgalinin hukuksuz olduğu her
fırsatta dile getirilmiş ve Misak – ı Milli kararları ile de bu konuda Türk
Milli Mücadele hareketi kararlılığını göstermiştir.
Milli Mücadele sürecinin askeri safhası başarı ile sonuçlandıktan sonra
barış görüşmeleri için İsmet İnönü başkanlığında Lozan’a giden heyetten, Misak
– ı Milli ile belirlenen ulusal sınırlardan taviz verilmemesi istenerek, Musul’un
Türk toprağı olduğu konusundaki kararlılık bir kez daha vurgulanmıştır.
Lozan görüşmelerinde İngilizler kendi menfaatleri doğrultusunda hareket
ederken, görüşmelerin gidişatını yönlendirme konusunda büyük bir ustalıkla
hareket etmişlerdir. İngilizler Lozan’da yapılan görüşmelerde Musul vilayetinin,
kendi mandaterlikleri altında bulunan Irak’ın bir parçası olduğu konusunda
ısrarcı olmuşlardır. Her iki tarafında bu konuda taviz vermekten uzak olması, Lozan
görüşmesinin bu mesele nedeniyle tıkanmasına sebep olmuştur. Lozan
görüşmelerindeki diğer ülkelerin de baskısı ile bu mesele, Lozan sonrasında iki
ülkenin karşılıklı olarak yapacakları görüşmelere bırakılmıştır. Alınan karara
göre Lozan’dan sonra iki ülke arasında yapılan görüşmelerde
de bir sonuç çıkmazsa meselenin çözümü Milletler Cemiyeti’nin vereceği karara
bırakılmıştır.
Lozan’da Musul vilayeti konusunda alınan karar, Türkiye’den çok
İngiltere’nin menfaatine daha uygun görünmektedir. Çünkü ikili görüşmelerde
sonuç alınamazsa mesele Milletler Cemiyeti’ne götürülecektir. Ancak Türkiye bu
tarihte Milletler Cemiyeti’nin bir üyesi dahi değilken İngiltere Milletler
Cemiyeti’nin en faal ülkesi durumundadır. Milletler Cemiyeti’nde İngiltere’nin aleyhine
bir kararın alınması beklenemez.
Lozan sonrasında Lozan’da alınan karar gereği Türkiye ve İngiltere
arasında yapılması gereken görüşmeler, 19 Mayıs 1924’te İstanbul (Haliç)
yapılmıştır. Bu konferansta Türkiye’yi temsil eden Ali Fethi (Okyar) Bey Musul
vilayetinin nüfusunun 2/3’sinin Türk ve Kürt Müslümanlardan oluştuğunu öne
sürerek bölgenin Türkiye’ye katılmasını talep ederken İngiliz heyeti (Percy Cox)
meseleyi Milletler Cemiyeti’ne götürme gayreti içine girerek, çözümsüzlükten
yana bir tavır takınmıştır. İngiliz heyeti Musul vilayetinin yanı sıra Hakkari’ye
kadar olan toprakları da bölgeden Musul’a göç etmiş olan Hıristiyan (Nesturi) gruplara
verilmek üzere Türkiye’den talep etmiştir.
Haliç Konferansı’nda bunlar yaşanırken Türkiye Mustafa Kemal Paşa’nın
direktifi ile Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa’nın idaresinde bir orduyu harekete
geçmek üzere hazırlamıştır. Ancak bölgeye gönderilmek üzere hazırlanan ordu
İngiltere’nin kışkırtmaları sonucunda çıkan Nesturi ve Şeyh Sait İsyanlarını
bastırmakla meşgul olmuştur. Türkiye bu ayaklanmaları bastırmakla uğraşırken,
mesele Milletler Cemiyeti’nde görüşülmüştür.
Milletler Cemiyeti’ne Türkiye sorunun çözümü için bir referandum
yapılması teklifini görürken İngiltere buna halkın bilinç düzeyenin düşük
olduğu gerekçesiyle karşı çıkmıştır. Milletler Cemiyeti heyeti iki ülke
arasında yaşanan bu anlaşmazlığı çözememiş, mesele buradan Yüksek Adalet
Divanına götürülmüştür. Burada da kesin bir sonuç alınamaması üzerine Türkiye
ve İngiltere Ankara’da (1926) bir görüşme yaparak meseleyi çözüme
kavuşturmuşlardır. 1926 tarihli Ankara Antlaşmasına göre;
- Musul ve Kerkük vilayetleri Irak’a
verilecektir.
- Irak sınırı Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924
yılındaki aldığı kararla kesin
olarak belirtilmiştir.
- Milletler Cemiyeti’nin belirttiği sınır
kararını iki devlette kabul edecek ve bozmak için herhangi bir eylem
hazırlığına girmeyecektir.
- Türkiye ve Irak arasında sınır Brüksel
hattı olduğu kararlaştırıldı.
- Irak Musul’dan elde ettiği petrolün
%10’unu 25
yıllık süre boyunca Türkiye’ye verecektir.
- Irak hükûmeti antlaşma imzalanana kadar
kendi halkından Türkiye lehine konuşanlara genel af tanıyacağını söyler.
- Türkiye ve Irak, dost devletler arasında
yapılan “suçluların iadesi“ için görüşmeye karar vermiştir.
- Antlaşmanın 2. faslı yürürlüğe
girdiğinden itibaren on sene müddetle yürürlükte kalacaktır.
- 10 sene sonra taraflardan biri fes etme
hakkına sahip olabilecektir.
- Maddeler taraflarca tasdik edilecek ve
derhal Ankara’ya gönderilecektir.
- Antlaşma tasdik edildikten sonra Lozan Antlaşması’nı imzalayan devletlere gönderilecektir.
0 Yorumlar