II. Abdülhamit |
Sultan II. Abdülhamit'i konu edinen ve TRT'de yayımlanan Payitaht adlı dizinin ilk bölümünde yer alan bir sahnede bir demiryolu projesi ile ilgili anlaşma ve haritalar imza edilmekte ve bu haritaları imza eden Sultan imza ederken gözüne Kudüs'teki bir tren istasyonunun güzergahının değiştirildiğini takılıyor. Sonra başlıyor Sultan etrafındakilere bağırıp çağırmaya başlıyor ve olay o kadar ileri bir seviyeye geliyor ki Sultan'ın karşısındaki İngiliz elçisi Sultan'ı tehdit ediyor ve buna iyice sinirlenen Sultan İngiliz elçisine tokat atıp odadaki herkesle birlikte dışarı gönderiyor.
Yirmi yıllık siyasi İslam iktidarında "yalan tarih" olarak nitelendirilen tarihi bilgilerimize alternatif "doğrular" üretilmeye çalışılmaktadır. Bu yeni "doğrulardan" en fazla kullanılanı ise Sultan II. Abdülhamit ile ilgili olanlarıdır, hiç kuşkusuz. Bu konuda üretilen yeni doğrulardan biri de "Sultan II. Abdülhamit saltanatı boyunca bir karış toprak dahi kaybetmedi." olmalıdır. Bu cümleyi çok kereler duydum ve cümleyi kuranlar bu söylediklerine o kadar inanmışlardı ki bir gün dahi bu bilgiyi sorgulamamışlardı. Bunun sebebi olarak benim şahsi gözlemim bu cümleyi sarf edenler sorgulamadan inandıkları bu sözleri kendilerine dini referanslı kişilerin söylemiş olmasıdır. Ben bu kişilerin çoğunlukla ya kendilerine nurcular diyen ve pek çok fraksiyonu bulunan - fetönün de içinden çıktığı - Bediüzzaman denilen Kürt Said'in peşinden gidenlerden ya da Süleyman Hilmi Tunahan'a taptığının farkında bile olmayan kendilerine süleymancı diyenlerin olduklarını gördüm.
Bu yazı II. Abdülhamit'in İngiliz elçiye attığı tokat ya da bir takım meczupların onun hakkında uydurdukları hakkında değildir. Bu yazı II. Abdülhamit'in kim olduğu ile ilgilidir. II. Abdülhamit Osmanlı hanedan mensupları arasında hain olarak yaftalanan VI. Mehmet Vahdettin'in bu yaftayı hak etmesine vesilen olan Milli Mücadele döneminde İngilizlere ülkenin başkentini teslim etmesinden daha önce ülke topraklarını teslim etmiş olan hanedan mensubudur. Vahdettin İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı İngiliz General Harington'a şehrin temsili anahtarını teslim ederken ve İngilizlere selam durmasıyla ve Milli Mücadeledeki karşıt hareket ve tavırlarıyla hain olarak nitelenirken II. Abdülhamit sırf kendi ikbali için İngilizlere sığınmış olmasına ve ülke topraklarından bir bölümünü İngilizlere teslim etmesine rağmen kahramanlaştırılmaktadır.
Sultan II. Abdülhamit 1876'da tahta geçmiş ve tahta geçerken dönemin bürokrasisi tarafından Kanun - i Esasi'yi ilan etme sözünü vermek durumunda kalmıştır. Esasında anayasalı, meşruti yönetime inanmayan ve benimsemeyen II. Abdülhamit eline geçen ilk fırsatta tekrar ülkeyi meşruti monarşiden mutlak monarşiye geçirmiştir. Sultan 93 Harbi'nde alınan yenilginin sorumlusunu Meclis - i Mebusan olarak görerek Kanun - i Esasi'nin verdiği yetki ile meclisi 30 yıl sürecek olan tatil dönemine getirmiştir.
II. Abdülhamit her ne kadar benimsememiş olsa da ülkede bürokratik ve askeri ağırlıklı bir kesim anayasadan yanadır. Sultan'ın bu oldu - bitti ile anayasal yönetime son vermesi bu meşrutiyet yanlılarınca tepki ile karşılanmıştır. Dönemin önde gelen gazetecilerinden olan ve özellikle kendi soydaşları olan Arnavutlardan oluşan bir kesim tarafından takip edilen Ali Suavi 1878'de o sıra yönetim merkezi durumundaki Çırağan Sarayı'na denizden kayıklarla Arnavutlardan oluşan bir grupla birlikte gelerek sarayda II. Abdülhamit'i tahttan indirerek yerine V. Murat'ı tahta geçirme girişiminde bulunmuştur. Burada başarı elde edemeyen Ali Suavi Yedisekiz Hasan Paşa tarafından öldürülmüştür. Bu olay tarihte "Çırağan Vakası" olarak anılmaktadır..
Çırağan Vakası Sultan'ı bir hayli korkutmuştur. Sultan İngiliz büyükelçini huzuruna çağırarak bu olay sadece Ali Suavi bir bir kaç yüz muhacirin yaptığı bir olay değil, bunun arkasında ordu var, yüksek bürokrasi var. Beni tahttan indirip çoluk çocuğumla beraber Topkapı'nın loş odalarına atacaklar, bizi perişan edecekler. diyerek Çırağan Vakasının olduğundan çok daha büyük bir arka plana sahip olduğunu belirttikten sonra bana ve aileme daha ileri bir hareket yapılırsa İngiltere beni korur mu? diyerek kendine dış bir yardım, koruma aradığını göstermiştir.
İngilizler için bu büyük bir fırsattır. Elçi dışişleri aracılığıyla İngiliz hükümeti ve kraliçe ile görüşmelerini gerçekleştirdikten sonra İngiliz elçi 2 gün sonra yaptığı görüşmede majesteleri sadece Sultanı ve ailesini değil Sultan'ın Küçük Asya'daki bütün topraklarını korumaya da taliptir şeklinde cevap veriyor. Bu durumdan Sultan büyük bir memnuniyet duyarken İngiltere'nin yapacağı iyilik karşılığında küçük bir talebi vardır. İngiltere gerek iç gerekse dış her türlü tehdide karşı Sultanı ve onun Küçük Asya'daki topraklarını korumamız için Girit Adası, Malta Adası gibi bölgelerden gelerek sizi Rusya'ya karşı ya da içerideki tehditlere karşı savunurken hızlı bir şekilde müdahalede bulunamayız. Siz bize Kıbrıs Adası'nı verirseniz bir sizi daha iyi koruyabiliriz. diyor. İngiliz elçisi ile 24 Mayıs 1878'de yapılan bu görüşmeden sonra 4 Haziran 1878'de Sultan Abdülhamit'in talimatıyla Kıbrıs Adası İngiltere'ye verilmiştir.
Yüce Sultan denilerek göklere çıkartılan ve saltanatı boyunca bir karış toprak dahi kaybetmemiştir denilen II. Abdülhamit sırf kendi ikbali için İngilizlere tek bir kurşun dahi sıkmadan Kıbrıs Adası'nı verivermiştir. Hain ifadesini kullanmak istemem ama hakkında sayabileceğim olumlu bir icraatı bulunmayan bu Sultan Osmanlı Devleti'ni 33 yıl boyunca bu şekilde yönetmiş ve yönetmekte olduğu insanların değil kendi menfaatini ve tahtını korumak için her türlü şeyi yapmıştır.
0 Yorumlar