Tarihi Gelişimi
Giriş
XIV. Yüzyılın ortalarında Anadolu
kıyılarından ilk defa denizlere ulaşan Osmanlı, denize ve denizciliğe verdiği
önem ölçüsünde büyüdü. Karadeniz ve Ege Denizi’ni bir Osmanlı iç denizi haline
dönüştürmek suretiyle jeopolitik ve stratejik önemi tartışmasız Türk
Boğazları’nın güvenliğini sağladı.
Osmanlı Devleti, Girit Adası’nı Çanakkale Boğazı’nın güney
karakolu haline getirdi. Karadeniz ve Ege Denizi’nde hâkimiyetini tesis
ettikten sonra Türk Boğazları yaklaşık üç asır mutlak Osmanlı Devleti egemenlik
devri yaşayarak dünyanın güç merkezi kimliğini taşıdı. Ayrıca Akdeniz’i de tam
anlamıyla kontrolü altına aldı.
Osmanlı Devleti, kendi hâkimiyetinde bulunan Karadeniz
Bölgesi’ndeki ticaretin Boğazlar yoluyla Akdeniz’e ulaştırması sonucu, coğrafi
keşiflerin yapılmasını ve ticaret yollarının daha geniş yelpazeye yayılmasının
gerekliliğini gördü. O günkü şartlarda Kızıldeniz ve Basra Körfezi ile
okyanuslara ulaştı. Denize verdiği önemden dolayı, XV. Yüzyılın sonlarından
itibaren bir deniz imparatorluğunu kurdu ve deniz hâkimiyet teorisinin temelini
oluşturdu. Ancak, Osmanlı Devleti denize ve denizciliğe verdiği önemini azaltması
sonucu küçüldü ve yüzlerce yıl sonra Anadolu kıyılarına geri döndü.
Boğazların Önemi
Türk Boğazları’nın siyasi, ekonomik ve stratejik önemleri vardır.
Bu önem coğrafi durumlarından ve bunlara bağlanan siyasi menfaatlerden
doğmaktadır. Türk Boğazları iki işlek deniz arasında tek (geçit) suyoludur.
Asya ile Avrupa’yı birleştiren bu geçit, aynı devletin toprakları içinde ve
savunmaya gayet elverişli bir geçittir. Egemenliği altında bulunan ülkeden izin
almadan bu suyolundan geçmek mümkün değildir. Dünyanın en kuvvetli
donanmaları ve en kudretli orduları bu Boğazlardan geçememiştir.
Bugün Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya ülkelerinden çıkan tahıl,
kömür, petrol, doğalgaz ve diğer ürünler, dünya ihtiyacının önemli bir kısmını
karşılamaktadır. Bu ürünlerin dünya pazarlarına ulaştırılmasının tek yolu, Türk
Boğazlarıdır. Onun için Türk Boğazları, dünya ticareti için çok önem
taşımaktadır.
Karadeniz Bölgesi ve Orta Asya Devletleri için Boğazların Önemi
Dünyanın en verimli toprakları Karadeniz bölgesi ve Orta Asya
Devletleri’nde bulunmaktadır. Denizlere kapalı olan Orta Asya ülkeleri,
ürünleriyle dünya pazarlarından önemli ölçüde pay almaktadırlar. Ancak bu
ülkeler, ürünlerini dünya pazarlarına yalnızca tek suyolu olan Türk Boğazlarından
ulaştırmaktadırlar. Bu nedenle Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler ile Orta
Asya Devletleri için Türk Boğazları büyük önem taşımaktadır.
Dünya Devletleri için Türk Boğazlarının Önemi
Orta Asya, Asya’nın geniş karalarla kaplı topraklarında çok zengin
ürün elde etme özelliğine sahiptir. Bu sebeple insanlar, ticari malların ve
fikirlerin Avrupa, Batı Asya, Doğu Asya ve Güney Asya’ya yayılmasında ana nokta
oldu.
Ticaret, bir devletin ürettiği fazla mallara pazar bulması ve bu
pazarı genişleterek işbölümünü artırması ile sağlanır. Serbest ticaret
aracılığı ile her devlet, mutlak üstünlüğe sahip olduğu ya da diğer
devletlerden daha etkin olarak ürettiği malların üretiminde uzmanlaşır ve
mutlak üstünlüğe sahip olur. Mutlak üstünlüğe sahip olmadığı malları ya da daha
az etkinlikle ürettiği malları da ithal ederler.
Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler ile Orta Asya Devletleri
topraklarından elde edilen ürünler, dünya devletlerinin önemli ihtiyacını
karşılayan ürünlerdir. Bu ürünleri alan devletler, Karadeniz’i Akdeniz’e
bağlayan ve tek suyolu olan Türk Boğazlarından geçmek suretiyle bu
ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu nedenle, Türk Boğazları dünya devletleri için
büyük önem taşır.
Boğazlar Üzerinde Mutlak Hâkimiyet
Türkler, Çanakkale Boğazının iki kıyısını 1356’da İstanbul
Boğazının iki kıyısını 1453’de, Karadeniz’in bütün kıyılarını da 1475 de ele
geçirdi. Karadeniz ve Marmara Denizi birer iç deniz oldu ve Boğazlar da kapalı
tutuldu. Türkler, Karadeniz’in bütün kıyılarını egemenliği altına almasından
sonra Boğazlardan gemi geçişine yeni düzenleme getirdi. Akdeniz’den Marmara ve
Karadeniz’e gidecek yabancı devletlere ait gemiler, Osmanlı Devleti’nden izin
almak suretiyle Boğazlardan geçebilirlerdi.
Türk Boğazları, bu tarihten itibaren günümüze kadar Türk
toprakları içinde kalmıştır ve öyle kalacaktır. İstanbul ve Çanakkale
Boğazları, Türk topraklarıyla çevrili olmasından dolayı, Türk Boğazları olarak
anılır.
Osmanlı Devleti, “1683 – 1699 Osmanlı – Kutsal İttifak
Savaşları”na kadar Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve karadan
Viyana’ya kadar uzanan topraklarda mutlak hâkimiyetini sürdürdü. Osmanlı
Devleti’nin II. Viyana Kuşatmasında başarısızlığa uğramasından cesaret alan bir
grup Avrupa devletlerinin, Kutsal İttifak adı altında birleşerek Osmanlı
Devleti’ne karşı giriştikleri savaşlardır. Bu ülkeler, Macaristan ile
Dalmaçya’da hâkimiyet kurarak Balkanlar’daki Osmanlı hâkimiyetine büyük darbe
vurmaları ile sonuçlanan savaşlar dizisidir. Bu savaşların sonucunda yapılan
“Karlofça Antlaşması” ile Osmanlı Devleti büyük oranda toprak kaybetti.
Azak’ın da Ruslar tarafından alınması, Rusya’nın bir donanma
gücüne dönüşmesinde çok önemli bir etken oldu ve Rusya, Azak’ta deniz üssü
kurdu. Bunu yeterli görmeyen Rusya, Taganrog’da yeni bir üs daha kurdu ve “Rus
Karadeniz Donanması”nın temellerini attı. Ancak, Kırım’da devam eden Osmanlı
hâkimiyeti yüzünden Rusya Karadeniz’e tam açılımını sağlayamadı.
İkili Anlaşmalar Dönemi
Rusya, Karlofça ve İstanbul 1700 antlaşmalarından sonra zaman
içinde Karadeniz sahilinin kuzey şeridini kendi topraklarına kattı, deniz
ticaret filosunu ve donanmasını birlikte güçlendirdi. Karadeniz’e indikten
sonra Karadeniz’de seyir ve Boğazlardan geçiş aradı. (1)
Rusya, ticaret gemilerinin Karadeniz’de ticaret yapmak ve
Boğazlardan geçerek Akdeniz’e inmek için büyük çaba sarf etti. Tam 74 yıl sonra
Küçük Kaynarca Antlaşması ile istediğini sonunda elde etti.
Küçük Kaynarca Antlaşması
1768 – 1774 Osmanlı – Rus Savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle
sonuçlandı. Bu savaşın sonunda Ukrayna’nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve Kırım,
Rusya’nın eline geçti. Bunun üzerine 21 Temmuz 1774 tarihinde Küçük Kaynarca
Antlaşması imzalandı.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile;
- Rusya Karadeniz’de gemi inşa edebilecek ve bunları bütün
denizlerde yüzdürebilecek,
- Ticaret gemileri, Karadeniz ile Akdeniz’de hareket serbestîsine
sahip olacak, istedikleri zaman Boğazlardan geçebilecek ve Osmanlı limanlarında
da kalabilecek,
- Osmanlı Devleti’nin kontrolünde bulunan Trablusgarp, Tunus ve
Cezayir’de ticari anlaşmalar yapabilecek,
Bu anlaşma ile Karadeniz, bir Türk gölü olmaktan çıkmış oldu. (2)
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti:
i. Dünyanın sayılı devletlerinden biri olma özelliğini yitirdi,
ii. Uluslar arası saygınlığını kaybetti,
iii. Karadeniz’de yüzlerce yıldır devam eden egemenliğini
kaybetti.
Osmanlı – Rus İttifak Antlaşması
Napolyon’un 1789’da Mısır Seferiyle Fransa’nın buraya yerleşme
durumu Akdeniz’de çıkarları olan devletleri harekete geçirdi. Bu devletlerden
İngiltere, Fransa’nın Hindistan yolu üzerinde yerleşmesini istemiyordu.
Akdeniz’le ilgili emelleri olan Rusya, Osmanlı Devleti ile 23.12.1798’de 14
maddelik bir İttifak Antlaşması yaptı. (3) Yapılan bu antlaşma ile Osmanlı
Devleti Rus savaş gemilerinin geçici olarak ve kendisine yardım etmek amacıyla
Boğazlardan geçmesine izin verdi. 24 Eylül 1805 tarihinde Osmanlı Devleti Rusya
ile yeni bir dostluk antlaşması daha imzalandı. Ancak bu antlaşmanın imzasından
kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yeni bir anlaşmazlık
çıktı ve 1806 – 1812 Osmanlı – Rus savaşının başlamasıyla birlikte bu anlaşma
yürürlükten kalktı. (4)
Bu tarihe kadar Boğazları egemenliği altında bulunduran Osmanlı
Devleti, ilk defa Boğazları başka bir devletle yaptığı antlaşma ile tarihi
kayıtlara geçti. 1806 – 1812 Osmanlı – Rus Savaşı’nın başlamasıyla 1798 ve 1805
Osmanlı – Rus İttifak Antlaşması da geçersiz duruma geldi.
Kale – i Sultaniye Antlaşması
Osmanlı devleti, 5 Ocak 1809 tarihinde Çanakkale’de İngiltere ile
Kale-i Sultaniye Antlaşması adını taşıyan bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmada:
- İngiltere’nin işgal etmiş olduğu Osmanlı topraklarının geri
verilmesi,
- Savaş gemilerinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarından
geçmelerinin önceki dönemlerde her zaman yasak olduğunu ve bu eski kuralı tüm
devletlerin barış döneminde de uymasını,
- İngiltere’nin de bu kurala uyacağını, kabul eden bir
antlaşmadır. (5)
Bu antlaşmanın bir önemi de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında
sorun olan Boğazlar konusuna, ilk defa Boğazlarla ilgisi olmayan bir üçüncü
devlet olarak İngiltere resmen yer almış olmasıdır.
Edirne Antlaşması
1828 Osmanlı – Rus savaşı sonunda, Edirne’de 14 Eylül 1829
tarihinde imzalanan antlaşmadır. 1827 Navarin faciasından sonra başlayan
Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlandı.
1829 yaz aylarında, Çarlık orduları, Balkanları aşarak Edirne’yi
kuşatması sonucu ateşkes ilanı sağlandı ve tarafların Edirne’de barış
esaslarını görüşmelerine karar verildi. 15 Ağustos 1829’da başlayan görüşmeler
tam bir ay sürdü. Edirne Antlaşması olarak tarihe geçen bu antlaşmada büyük
topraklar kaybedildi.
Antlaşma maddelerinden ikisi:
- Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı tanınacak,
- Rus halkından olanlar, Osmanlı ülkelerinde serbestçe ticaret
yapabilecek, gibi önemli konulara ilişkin bir antlaşmadır. (6)
Bu antlaşma ile:
i. Osmanlı Devleti, Yunanistan Devleti’nin kurulması kabul
etmesiyle büyük toprak kaybına uğradı,
ii. Karadeniz kıyıların büyük bir kısmı ve önemli limanlar,
Rusya’nın kontrolüne geçti,
iii. Osmanlı Devleti, Çerkesya üzerindeki tüm haklarını Rusya’ya
devretti.
Hünkâr İskelesi Antlaşması
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devletine karşı
isyan etti. Osmanlı Devleti isyanı bastırmak için Rusya’dan yardım istemek
zorunda kaldı. Rusya Mısır’a baskı yaparak 1833 yılında Osmanlı Devleti ile
Kütahya Antlaşması’nın yapılmasını sağladı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile
Rusya arasında 8 Temmuz 1833 tarihinde yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması
olarak Hünkâr İskelesi Antlaşması adını taşıya antlaşma imzalandı.
Bu antlaşmanın Boğazlarla ilgili önemli maddeleri:
- Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa Rusya asker ve donanma
gönderecek, ancak masrafları Osmanlı Devleti ödeyecek.
- Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti tüm yabancı
devletlerin savaş gemilerine Boğazları kapatacak. Her ne olursa olsun hiçbir
surette savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesine izin verilmeyecek,
- Bu antlaşma 8 yıl müddetle geçerli olacak, gibi Boğazlarla
ilgili önemli konuları içermektedir. (7)
Bu antlaşma sunucunda:
i. Hünkâr İskelesi Antlaşması, Rusya’nın Karadeniz’deki güvenini
artırdı,
ii. Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’nın yeniden isyanına karşı
kendini güvenceye aldı,
iii. Boğazların kapatılması, İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarını
tehlikeye düşürdü,
iv. Hünkâr iskelesi Antlaşmasıyla Boğazlar sorunu ortaya çıktı,
v. Osmanlı Devleti, Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını son
defa tek başına kullandı.
Çok Taraflı Antlaşmalar Dönemi
1833 Kütahya Antlaşması, Osmanlı Devleti’ni ve Mısır Valisi Mehmet
Ali Paşa’yı memnun etmemişti. Ancak Mehmet Ali Paşa adeta bağımsız bir hükümdar
gibi hareket ediyordu. Ordu ve donanmasını güçlendirmeye devam etti. 1838
yılına gelindiğinde, Mehmet Ali Paşa’nın bağımsızlığını açıklayacağı
söylentileri yayılmaya başladı.
Doğu Akdeniz’de güçlü bir Mehmet Ali Paşa istemeyen İngiltere,
Osmanlı Devleti’ni tercih ediyordu. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin zor
durumundan da yararlanmak istedi. İki devlet arasında 1838’de bir ticaret
antlaşması yapıldı. Osmanlı Devleti İngiltere’ye yeni ticari imtiyazlar vererek
onun desteğini aldı.
Fransa ise, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’a egemen olmasına ve
bağımsızlığını ilân etmesine, özellikle de ekonomik açıdan güçlenmesine
taraftardı. Osmanlı Devleti, Fransa ile bir ticaret antlaşması yapmak suretiyle
ikinci büyük devletin de siyasi desteğini sağladı.
Mehmet Ali Paşa 1839’da bağımsızlığını ilân ederek ayaklandı.
Ancak, Osmanlı Devleti’nin bu ayaklanmadan dolayı Rusların Hünkâr İskelesi
Antlaşmasından yararlanarak İstanbul Boğazı’na girebileceğini düşünen
İngiltere ve Fransa, Mısır sorununu Avrupa sorunu haline getirmeye karar
verdiler. İngiltere ile çatışmayı göze alamayan Rusya da bu durumu kabul etti.
Sonunda İngiltere, Avusturya, Prusya, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin delegeleri
Londra’da toplandılar. Mısır sorunu görüşülerek 15 Temmuz 1840 tarihinde
Londra Antlaşması imzalandı. (8)
1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi
Mısır meselesi 1840 yılında çözümlendikten sonra sıra Boğazlar
konusuna geldi. 1833 tarihinde Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi
Antlaşması’nın sekiz yıllık süresi 1841 yılında sona eriyordu. Hünkâr İskelesi
Antlaşması İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarına ters düşen bir antlaşmaydı. Bu
nedenle İngiltere Boğazların uluslararası bir antlaşmaya bağlanması amacıyla
bir konferans yapılmasını teklif etti. Rusya böyle bir konferansa başlangıçta
karşı çıktıysa da sonunda kabul etmek zorunda kaldı.
1841’de Londra’da toplanan konferansa İngiltere, Rusya, Avusturya,
Fransa, Prusya ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferans sonunda alınan kararlar,
13 Temmuz 1841 tarihinde “1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi” adını taşıyan
sözleşme imzalandı.
Bu sözleşmenin önemli maddeleri:
- Boğazlar Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde kalacak,
- Barış zamanında hiç bir yabancı devlete ait savaş gemisi
Boğazlardan geçemeyecek, şeklinde ilk defa Boğazlar konusunda çok
taraflı antlaşma imzalandı. (9)
Bu sözleşme ile:
i. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki hükümranlık hakları
sınırlanarak, Boğazların koruyuculuğu beş devlete bırakıldı,
ii. Boğazlar ilk defa uluslararası bir statüye bağlandı,
iii. 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi, Rusya’nın Hünkâr iskelesi
Antlaşmasıyla Boğazlar ve Osmanlı Devleti üzerindeki himaye hakkını sona
erdirdi,
iv. Avrupalı devletler, Rusya’nın aşırı isteklerini ilk defa
engellediler,
v. Bu antlaşma, Rusya’nın zararına olmuş; İngiltere ve Fransa
antlaşmadan karlı çıkmıştır,
vi. Boğazların ticaret gemilerine açık, fakat yabancı savaş
gemilerine kapalı olması, devletlerarası bir statüye dönüştü. Bu durum Avrupa
devletler hukukunun bir prensibi haline geldi,
vii. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği
sona erdi.
Paris Sözleşmesi
22 Haziran 1853’te Rus orduları Eflak ve Boğdan’ı işgale başladı.
Rusya, bu hareketin bir savaş başlangıcı değil, bir güvenlik tedbiri olduğunu
belirtti. Ancak Rusya’nın bu hareketi, Avrupa’nın statüsünü değiştirmeye
yönelikti. Osmanlı Devleti, 4 Ekim 1853’te Rusya’ya bir nota verdi ve Eflak ile
Boğdan’ın 15 gün içinde boşaltılmasını istedi. Rusya bu notaya kayıtsız kaldı
ve tanınan sürenin sonunda savaş fiilen başladı.
Savaşın başlarında Osmanlı ordusu Balkanlar’da başarılı oldu.
Batum’a yardım götüren Osmanlı donanması 30 Kasım 1853’te Rus donanması
tarafından Sinop açıklarında batırıldı. Rusların bu ani hareketi, Karadeniz’de
durum üstünlüğünü sağlamaları Boğazları ve İstanbul’u tehlikeye düşürdü. Bu
durum Avrupa devletlerini endişelendirdi. İngiltere ve Fransa devreye girerek
tarafları uzlaştırmak istediler. Yapılan teklifi Rusya reddetti.
İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti yanında yer aldı. 20 Eylül
1854’te Fransa, İngiltere ve Osmanlı askerinden oluşan müttefik kuvvetler
Kırım’a çıkarıldı. Ancak Kırım Savaşı düşünüldüğü gibi kısa sürede
tamamlanamadı. 1855 yılında Ruslar yenilgiye uğradı ve Kırım’dan çekilmek
zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında “Kırım Savaşı” olarak bilinen
savaşı Osmanlı Devleti kazandı. Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı Devleti,
İngiltere ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde Paris’te 1856 Paris
Antlaşması adını taşıyan barış antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmanın en önemli maddeleri,
- Boğazların kapalılığını öngören 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi
esaslarının devamlılığı kabul edilecek,
- Karadeniz tarafsız ve her milletin ticaret gemilerine açık
olacak, hiçbir devletin savaş gemileri Karadeniz’de bulunmayacak,
- Osmanlı Devleti’nin ve Rusya’nın Karadeniz sahillerinde hiçbir
tersanesi olmayacak ve bulunan tersaneler kapanacak, gibi çok önemli ve
ağır kurallar kondu. (10)
Kırım Savaşı’nın Sonuçları
i. Osmanlı Devleti, savaşı kazanmasına
rağmen Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurmamayı kabul etmekle yenik
devlet muamelesi gördü,
ii. Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki
emelleri bir süre için gecikti,
iii. Rusya, 1774’ten 1829’a kadar Balkanlardan elde
ettiği kazançlarını kaybetti,
iv. Boğazların 1841 statüsüne getirilmesi
İngiltere ve Fransa’nın Akdeniz’deki güvenini artırdı.
Karadeniz Hakkında Londra Konferansı ve Boğazlar Sözleşmesi
Paris Antlaşması, Rusya’nın emellerini 1870 yılına kadar
engelledi. Bu tarihlerde Avrupa’nın siyasi dengesini değiştiren gelişmeler
meydana geldi. Rusya, bu gelişmelerden yararlanmayı amaçlayarak Paris
Antlaşması’nın Karadeniz’in tarafsızlığına ilişkin olan maddesini tanımadığını
bildirdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya,
İtalya ve Avusturya’nın katılmasıyla Londra’da bir konferans yapılması kabul
edildi.
17 Şubat’ta başlayan konferans 13 Mart 1971 tarihinde sona erdi ve
1871 Londra Boğazlar Sözleşmesi adını alarak taraflarca imzalandı.
Bu sözleşmenin önemli maddeleri:
- Paris Antlaşması’nın, Karadeniz’de savaş gemisi
bulundurmasını ve tersane kurulmasını önleyen hükümleri kaldırdı,
- Karadeniz eskiden olduğu gibi bütün devletlerin ticaret
gemilerine açık olacak,
- Osmanlı Devleti, müttefiklerinin barış zamanında da Sultan’ın
izniyle Boğazlardan savaş gemisi geçirebilecek, gibi kararlar taraflarca
imzalandı. (11)
Rusya, elde ettiği bu başarıdan sonra tekrar Osmanlı Devleti
üzerindeki emellerinin yerine getirilmesi için çalışmaya başladı. Aslında
Rusya, Türk Boğazları’nın yabancı savaş gemilerine açılmasını ve böylece
Akdeniz’e inmeyi amaçlıyordu.
Bu anlaşmanın sonuçları
i. Karadeniz’in tarafsızlığı kaldırıldı,
ii. Rusya, bu antlaşmadan kazançlı çıkan ülke oldu,
Sonuç
Osmanlı Devleti, XV. yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul’u,
arkasından Sinop, Trabzon, Kırım, Eflâk-Boğdan’ı fethetti. Böylece Marmara ve
Karadeniz bir iç deniz haline geldi ve Boğazların egemenliğini tamamen
kontrolüne alındı. Boğazlar ve Karadeniz’in yabancı gemilere kapalılığı,
Osmanlı Devleti’nin ısrarla üzerinde durduğu önemli bir konu oldu.
Osmanlı Devleti, dünya hâkimiyeti kurmada deniz gücünün hâkim rolü
oynadığını ortaya koydu. Devletin refah ve mutluluğunu mümkün olan en üst
seviyeye çıkardı ve dünya siyasetinde söz sahibi olmanın öncelikle deniz
hâkimiyetini elde etmesinin gerekli olduğunu, karanın engel, denizin ise
serbestlik ve açıklık zeminini gördü ve bunu başardı. Bu açıklığı deniz
kuvvetleriyle kontrolü altına aldı ve güçlü bir deniz ticaret filosunu da
kurdu.
Osmanlı Devleti, deniz gücünün içinde sadece savaş gemileri değil
ticari denizcilik ve kuvvetli bir anavatana sahip olunmasının gerektiğini,
gelişmiş bir ticaret filosunun ve başarılı bir donanmanın biri olmazsa
diğerinin olamayacağını biliyordu.
Osmanlı Devleti, coğrafi konum itibariyle dünyanın en önemli
bölgesinde yer alıyordu. Coğrafi bakımdan merkezi mevkide bulunması, iç
denizi, nehirleri ve denize kıyısı bulunan sahil şeridinin uzunluğu, büyük
ticaret yollarına yakın limanlara sahip olması, ticari açıdan da çok büyük
avantaja sahipti. Uzun sahil şeridine ilaveten Asya ve Avrupa kıtalarını ayıran
Türk Boğazları ise dünya devletlerinin göz diktiği bir merkezdi.
Yabancı devletlerin gemileri, Türk Boğazlarından geçmek için,
Osmanlı Devleti’nden izin almak, imtiyaz almak suretiyle geçilebiliyordu.
Osmanlı Devleti, 1535’te Fransa’ya, 1578’de İngiltere’ye, 1598’de de
Hollanda’ya verdiği imtiyazlarla bu ülkelerin ticaret gemileri Boğazlardan
serbestçe geçebilmekteydi.
Osmanlı Devleti bu hâkimiyetini uzun müddet korudu, zamanla
denize, denizbilimine ve deniz gücüne önem vermemesinden dolayı
zayıflamaya ve toprak kaybetmeye başladı. Denize önem veren devletler,
Avrupa’da üstünlük kurabilmek için ticaret merkezi durumunda bulunan Boğazları
ele geçirmeyi amaçladılar. Bu durum Boğazların dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin
bir hedef haline gelmesine neden oldu. Rusya’nın güçlenmesi, bu durumu daha da
önemli duruma getirdi.
Osmanlı Devleti, gücünü ve topraklarını kaybetmesi sonucu, tamamı
Türk toprakları ile çevrili bulunan Türk Boğazları, yabancı devletler
tarafından idare edilmeye başlandı. I. Dünya Savaşı’nda yenik kabul
edilmesi sonucu, yürürlüğe dahi girmeyen “Sevr Antlaşması” sonucunda Osmanlı
Hükümeti’ne Boğazlar idaresinde ise hiçbir etkinliği bulunmuyordu.
Türklerin Kurtuluş Savaşı’nda elde ettiği üstün başarı sonucu
Lozan Barış Antlaşması’nda Türkiye, Boğazların sahibi sıfatıyla Türkiye’nin
evvela bunlara ait bütün teklifleri bilmek ve bunların kendi egemenlik hakları
ve mutlak bağımsızlığı ile ilişiğini incelemek, prensibini haklı olarak ileri
sürdü, kabul ettirdi ve Türk Boğazlarında hakimiyet elde etti.
Türk Boğazları, iki işlek deniz arasında tek geçit olması,
Karadeniz ticaretinden pay alan devletlerin ticaret gemilerine hizmet veren
gemi acenteleri her zaman var oldular. Gemi acenteleri, ticaret olduğu
müddetçe de var olacaklardır. Gemi sahibi ve işleticileri ile gemi acenteleri
ayrılmaz bir bütündür. Biri olmaz ise diğeri de olmaz. İkisi birbirini
tamamlayan ve birbirinden ayrılmayan kuruluşlardır. Biri ticaret yükü taşır,
diğeri ise taşıma yapan gemiye hizmet verir.
Dipnot
1. Reşat Ekrem. Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonları Türkiye
Matbaası İstanbul 1934 s. 76 – 79
2. a.g.e. s. 102 – 104
3. a.g.e. s. 114 – 118
4. a.g.e. s. 124 – 126
5. a.g.e. s. 132
6. a.g.e. s. 148 – 150
7. a.g.e. s. 161 – 162
8. a.g.e. s. 174
9. a.g.e. s. 178
10. a.g.e. s. 194 – 197
11. a.g.e. s. 214 – 215
0 Yorumlar